15 Temmuzu; kitaplarda, dergilerde, gazetelerde (kayıtlarda sabit), hemen herkes bir halk devrimi olarak tanımladı. Tanımı gidenin tamamı gider. Bu büyük yanlışı bu metinde düzelteceğiz. Acaba yanlışını üzerine alınan çıkar mı? 15 Temmuzun adını koyamayan, (Allah korusun) muhtemel bir 15 Temmuz nedir; bilemez. Neden? Bir hastalık geçirdin, adını (teşhisini) koyamadın. Teşhis doğru değilse hastalığın tedavisi de sıhhatli olamaz…
Konunun iyi anlaşılması için önce devrim kavramının manasına ve kime ait olduğuna, 15 Temmuzda halkın nasıl vaziyet aldığına bakalım.
Devrim nedir? Devrimin bilinen ve kabul edilen en yaygın siyasi anlamları şunlardır: a) Mevcut düzeni zor kullanarak değiştirmek; ihtilal vs. b) Düzeni; köklü, hızlı, geniş kapsamlı değiştirmek… c) Toplumsal yapıda aniden ve genellikle şiddet ile elde edilen değişiklik…
Anadolu (Müslüman) halkı; zor kullanmak, devirmek, şiddet kullanmak gibi fiillere (devrime), tarihin hiçbir döneminde (itikadı gereği) itibar etmedi. Bu gerçek; tarihin ve ‘basiretli’ bir Anadolu vatandaşının bilgisi dâhilindedir. Devrim kavramının içerdiği anlamlarda bir siyasi iktidar talebi, Anadolu’nun asli unsurunda görülmez.
Anadolu’da yeni bir durumun tanımlayıcısı devrim değil, fütuhattır. Fütuhat, gerek mevcudu savunma, gerekse tarihte birçok örneği görüldüğü gibi, yeni bir coğrafyada, fetihle vaziyet almanın adıdır. Demek ki Anadolu’nun devrim kavramı ile zerre alakası yoktur.
15 Temmuz kitapları incelendiğinde görülür ki; o gece isyancılara karşı sokağa çıkan halk şöyle diyor: “Abdestimizi aldık çıktık!” Devrim yapacak insan dişten tırnağa silahlanır. İsyancıların yerden göğe silahlandığı gibi... Abdestli insanlar bir şeyi devirmek için değil, mevcudu korumak adına dışarı çıktılar.
Mevcudu korumak başka şey; devrim daha başka şeydir. Batıdan aşırılan kavramlarla düşünenler bunu bilemezler; ta ki güzel Türkçemize kavuşana kadar… Bu abdest ehli,
abdestli erkânı harptir… Dedelerimiz de,
çarıklı erkânı harp diye tanımlanır. Kendi tarihinden, kavramlarından haberi olmayanlar, 15 Temmuzu tanımlayamazlar. “Abdest aldık çıktık” diyen insanlarımız; aynı zamanda 15 Temmuzun generalleridir. Yaser Arafat, İsrail askerine taş atan Filistinli çocuklara; “onlar benim küçük generallerim” demişti; işte onun gibi… Abdestli erkânı harbe devrim yakıştırmak, Çarıklı erkânı harbin torunlarına saygısızlıktır.
İsyancıların da esasen piyon olduğunu, o gecenin hemen devamında (o sırada Avrupa birliği bakanı olan) Sn. Ömer Çelik’in kayıtlara geçen şu ifadelerinden anlıyoruz: “Bu isyana kalkışanlar, şimdiye kadar hiç olmayan bir şeyi yapmaya çalıştılar. Şimdiye kadar Türkiye’de her zeminde mücadelenin mantığı; ‘ben idare edeceğim, sen idare edeceksin’ türünde vuku buldu. İsyancılar böyle değil; ne ben, ne sen, yönetimi gasp edip, yedi düvele teslim edeceklerdi.” Görüldüğü gibi isyancılar da yedi düvel adına ayaktaydı.
15 Temmuz Anadolu’nun yeniden fütuhatıdır; tekrardan yurt edinilmesidir, tescilidir, falan desen doğrudur… Ama halk devrimi saçma sapan tanımdır; itiraz eden de olmadı. Vatan çok şükür düşmedi ama dil düşmüş vaziyettedir. DİLDEN BİR SONRAKİ DURAKTIR VATAN demiştik Joker Kavramlar adlı çalışmamızda. Dil yere düşünce, vatanın sürdürülebilirliği de tehlikeye düşer. Çünkü “hakiki vatan, hususen lisandır.” Hakiki lisan, hususen aidiyet kavramlarıdır. Bizim aidiyetimizde devrim (seküler kavramlar) yok…
Yirmi yıl önce (İlahların Silahları, Sayfa, 176,1999) nicelerine dedim ki;
“bak siz dini futbol topu gibi oynuyorsunuz.” Kimseler üzerine alınmadı… Şimdi onların tamamı dünyaya geldiklerine pişman; kaçabilen dünyada girecek delik arıyor…
Şimdi de iki yıldır;
“bakın bunlar joker kavramlardır, tanımı (kavramları) gidenin tamamı gider” diyorum. Bugün söylediklerimin anlaşılması için kaç yıl geçmesi lazım?