Bir ay sabırla orucunu tutmuşsun, teravih, mukabele ibadetlerinin iç huzuruna erişmişsin. Fitre zekâtını vermişsin, bir ay sonunda bayramı hak etmişsin. Bunu da en güzel şekilde geçirmek gerekir her bayram olduğu gibi. Ne mutlu bir bayrama daha kavuşmuşsun.
Bir ay sabırla orucunu tutmuşsun, teravih, mukabele ibadetlerinin iç huzuruna erişmişsin. Fitre zekâtını vermişsin, bir ay sonunda bayramı hak etmişsin. Bunu da en güzel şekilde geçirmek gerekir her bayram olduğu gibi. Ne mutlu bir bayrama daha kavuşmuşsun.
“Allah yılına kedersiz eriştirsin” diyerek bir bayramı daha bitirdik. Her ne kadar eski bayramları özledik desek de her bayram gelişinde yine o tatlı telaşlar yaşanıyor. Eskiden kapı kapı dolaşıp büyüklerin ellerini öperken şimdi artık bizler büyüdük yaş aldık, evlerimizde gelecek misafirlerimizi bekler olduk.
Meğer büyükleri sevindirmek ne kadar mutlu bir olaymış. Bunu anladım. Her kapı çalınışında “acaba kim geldi ?” merakı içinde kapıyı açarken; gelenler eşimiz, dostumuz, akrabalarımızı sanki yıllardır görmemişiz gibi öyle coşkulu sevinç içinde karşılayarak bayram sevincini yaşamak bir başka oluyor nedense. “Beni sayıp gelmiş, bana değer vermiş” diyerek önemsendiğini hissediyorsun. Bayramlaşıp sarılmak bence dünyanın en güzel geleneği...
Hele çocuklarımızın, elimizi öperken verdiğimiz hediyelerle, harçlıklarla sevincine ortak olmak bambaşka bir duygu. Nasıl biz çocukluğumuzda geçirdiğimiz bayramları unutamıyorsak eminim onlarda bu bayramları hep hatırlayacaklar. Zaten bayramlar hatırladıkça, hatırlandıkça güzel. Gönül aldıkça, sevdiklerine sarıldıkça anlam kazanır.
Bayram ziyaretleri kısa olsa da, gelecek olanların, beklentisi içinde bayram günleri geçip gidiyor. Gelmeyenler, gelemeyenler merak ediliyor. “ Her bayram gelirdi, niye gelmedi. Hasta falan mı, başlarında bir iş mi var?” dedikten sonra gelememe sebepleri düşünülüyor. Mahzunlaşıyor insan.
“Büyükleri ziyaret etmek sevaptır.” dedik ya. Bizim büyükler birer ikişer aramızdan ayrıldı. Onları dualarla anarak hatıralarını yâd ediyoruz.
Memleketimde bu yıl bayram havası bir başka. Afyonkarahisar tarihi günlerini yaşıyor. Bu bir tarihi dönüm diyebilirim. Kadın Valimizden sonra Afyonkarahisar’ın ilk kadın Belediye Başkanı görev yapacak. Afyonkarahisar ne kadar şanslı bir şehir. Yüz yıllardan sonra yine Kadınanalar yönetecek bu kadim şehri.
Aslında bu şehirde Kadınanalar hiç bitmedi. Hep varlar. Pek çoğunu sosyal medyadan takip ediyorum. Bu güzide kadınlardan biri de Huriye Seviye Özsoy Hanımefendi.
Memleketimde olup biteni, gurbette internet sayesinde öğreniyorum. Huriye Seviye Özsoy Hanımefendi’yi de basından takip ediyordum. En son kendisi için, Afyaşad Derneği’nin düzenlediği Vefa Gecesi haberini okumuştum.
Bir, iki ay önce bana bir telefon geldi. Bilmediğim bir numara, merakla açtım. Karşımda öyle sevecen tatlı bir ses tonu ile Afyonkarahisar Türk Anneler Derneğinin kurucusu ve Onursal Başkanı olduğunu söyleyen Huriye Seviye Özsoy Hanımefendi vardı. Hem çok şaşırdım, hem de çok sevindim. Nasıl mütevazı, nasıl şefkatli, tam da anne yüreği…
Yazılarımı okuduğunu, çok beğendiğini söylerken; nasıl onurlandığımı anlatamam. Evlatlarını sağdan soldan toplayan bir ana. Beni de şefkat çemberi içine alıverdi. Birkaç kere daha telefonla görüştük. Afyonkarahisar’a gittiğimde ilk işim kendisi ile tanışmak olacaktı.
Bu bayramda kısmet oldu. Bayramdan önce dizimi sakatladım tam yürüyemiyorum da. Eşimin desteği ile adresini bir şekilde bulduğum hanımefendi ile bayramlaşacağım. Heyecanlıyım. Bayram olmasından dolayı çat kapı gittik. Karşımda fotoğraflarını gördüğümden daha dinç, daha sevimli, güler yüzlü, pozitif enerjisini yansıtan bir anne duruyordu.
Sanki kırk yıldır birbirimizi tanıyor gibiydik. Bir o kadar da yakınız. Anlatacak çok şeyimiz vardı. Doksan iki yıllık bir tarih yanımda oturuyordu. 1 Ağustos 1932 yılı doğumlu tam bir aslan burcu kadını. Yüce gönüllü, hareketli, cömert, önder vasıflarını taşıdığı belli oluyor.
Evinin salonu hatıraları ile dolu bir müze görünümünde. Yaşadıklarını kısaca anlatırken salon duvarlarındaki fotoğraflar kendisine eşlik ediyor.18 Mayıs 1948 yılında Nuri Özsoy’la evlenip; eşinin TCDD’ da üst makamlarda görevi nedeniyle Malatya, Erzurum, Sivas, İzmir ve Ankara’da bulunmuşlar.
Daha o zamanlar kendisine derneklerde görev alma teklifleri gelmeye başlamış. Eşi emekli olduktan sonra Afyonkarahisar’a dönerek kendi imkânları ile Türk Anneler Derneği için bir daire satın alarak Afyonkarahisar Türk Anneler Derneğini kurmuş. Eşi ile birlikte bizzat çalışarak Hıdırlık Dağını (3500 fidan kendi imkânları ) çam ağaçları ile yeşillendirmişler. Şimdi o dağlar yemyeşil şehrin havasını değiştiriyor.
Salondaki vitrini takdir ve plaketlerle dolu. Yaptığı yardım faaliyetlerinden dolayı aldığı bu onurlu ödüller, Belediye, Hastane, Huzurevi, Yetiştirme Yurdu, Valilik ve Üniversiteler tarafından verilmiş. Bu kadar çalışmanın bedeli karşılıksız kalamazdı. Afyonkarahisar halkı bu çalışkan Kadınanasına, Afyon Annesi unvanını veriyor doğal olarak.
Duvarda çerçeveli gurur verici bir tablo daha gözüme çarpıyor, “Özsoy Ailesi En İyi Aile” bu belge 1998 yılında Devlet Bakanı Işılay Saygın tarafından verilmiş. Duvara yansıyanlar Cumhuriyet Tarihinin içinden gelen, geçmişten kopmamış Aydın Türk Kadınının, Atatürk yolunda ışıklı yürüyüşünü anlatıyor. Bu yürüyüş Afyonkarahisar’ın yeni nesillerine de yansıyor bundan eminim.
Salonda bulunan eserlerin her birini ayrı ayrı inceleme fırsatı bulamasam da bir daha ki sefere, daha detaylı tekrar görüşmek üzere sözleşiyoruz. Bayram sohbetine doyamadığımız kısa zamanın ardından kendisini tanımış olmanın sevinciyle Afyonkarahisar’ın Annesine sağlıklı ömürler diliyorum. Afyonkarahisar halkıyla beraber daha nice bayramlara erişmesini temenni ediyorum.
Memleketimden bayram havası hiç gitmesin.