Radikali de ılımlısı da gerçek İslam değil. Sadece Allah'ın indirdiği din İslam... Bundan ne anlaşılması gerektiği de başta Kur'an, sonra Efendimiz SAV'in sünneti, daha sonra da âlim ve ariflerin görüşleri vasıtasıyla ortadadır. Öyle ABD'nin ya da onların paravanlarının sunduğu din bizi bağlamaz. Ama gördüğüm kadarıyla birçoğunu bağlıyor.

Efendimiz boş yere mi söylemiş nefisle mücadele büyük cihad diye... Heva ve heveslerine uyanlar, tuzağa geldiklerini fark etmeden cihad yaptığını ve ölünce de şehit olacağını zannederek yaptığı eylemlerle global güçlere hem de bütün malını ve canını ortaya koyarak hizmet etmektedir. Kötülerin bütün oyunları tutuyor işte... Haşhaşiler de cennete gideceklerini zannediyorlardı.

Radikal İslam, İslam’ın cihad ruhunu istismar edip, İslam dinini geniş kitlelere kötü göstermek ve yeryüzünden silmek için özellikle ABD tarafından desteklenen ve kullanılan uzun vadeli ve global bir projedir. Bunun üzerine atlayanların kellesini bir bir alınmaktadır. Öyle ya Allah'a değil büyük güçlere güvenerek yola çıkarsanız, işiniz bittiğinde Allah sizi korumaz. Şimdi yaşanan süreç de bu zaten.

Diğer tehlikeli bir proje ise ılımlı İslam projesidir. İslam’ın neyi eksik ya da fazlaysa Allah'ın tamamladım dediği dini radikalleştirmek ya da ılımlılaştırmayı birileri görev üstlenmiş... Her nasıl beceriyorlarsa beceriyorlar ama projelerini uygularken yine o ülkenin ve o dinin insanlarını ve kaynaklarını kullanıyorlar.

Türk İslamı, Arap İslamı, Kur'an İslamı... gibi ifadeler Allah'ın dini olan İslam’ı temsil etmez. Evet örfün dinde yeri vardır. Ama dinin temel hükümlerine aykırı olmamalıdır. Örneğin Anadolu insanının şöyle, Hint Müslümanının böyle ya da Arap Müslümanının öbür türlü örtünmesi tesettür kuralına uyduğu müddetçe örf olmasının sakıncası yoktur.

Dini herkesin kendi kafasına göre yorumlamaması için alimler çağdaş deyimle dinin hükümlerini "kodifike" etmişlerdir. Halen de güncel konularda buna devam etmektedirler. Bunun adı da mezheptir. Onca hükmü okuyup ondan doğru anlam çıkarmak herkes için söz konusu olamayacağından geniş halk kitlelerinin mezheplerin öngördüğü şekilde amel etmesi fitnenin de önüne geçer...

İnsanların üzerinde ittifak ettiği en büyük gerçek ölümdür. O halde ölümden korkulmamalı... Ölüm sonrası hazırlığın eksikliğinden korkulmalı...Bizim sürekli endişe ettiğimiz ölümü Mevlana bizim göremediğimiz ve görmeye talip olmadığımız neyi görmüş olmalı ki "düğün gecesi" olarak nitelendirmiştir. Mevlana da bizim gibi bir insan olduğuna göre bir eksikliğimiz olsa gerek... Giderme çabamız var mı ki...Şair ne güzel söylemiş değil mi... Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber... Peki ölüm niçin bizim için korkunç... “O” da ölümü tattığına göre hayat rehberimizin neyi eksik üzerimizde…

Bir şehirden bir başka şehre yolculuk yaparken, bütün hesaplarınızı "dinlenme tesisi" üzerine mi yaparsınız.... Dünya insan için bir dinlenme tesisi hükmünde değil midir?.. Zira zamanını tasavvur edemediğimiz elestbezminde ruhlar yaratıldıktan ve arkasından nisbi olarak çok kısa dünyada kaldıktan sonra "ölümü tadarak" boyut değiştirip ebedi ve başka bir hayata başlayacağımıza göre, nedir bu dünyaya verdiğimiz ihtimam...

*********

Mal kazanmanın bir sakıncası var mıdır İslam’da... Ne taraftan baktığınıza göre değişir... "Mal kazanmak" içinse evet... Çünkü helâlinden de kazansanız hesabı vardır. Eğer malı kalbinize, gönlünüze koymadıysanız, terk edebiliyorsanız, elinizden çıktığında üzülmüyorsanız, hatta mutlu oluyorsanız, Allah'ın bu malı dağıtması için sizi seçtiğini düşünüyorsanız, hayır…

İnsanın ayağını kaydıran üç şeyden ikisi para ve makammış... En iyisi bunlara hiç talip olmamak... Sonra uyuşturucu gibi bağımlılık yapar... Terk etmek ve paylaşmak ise daha büyük bir erdemdir. Terk edememek ve sürekli talip olmak ise zillet... Sonra kerameti kendinden menkul menkıbeler dinleriz...

***********

Hak olan şeyi konjonktüre göre değil hakikate göre savunmalıyız. Necip Fazıl Kısakürek'in“Son Devrin Din Mazlumları” eserinde Dersim Katliamını anlatması işte böyle bir şeydir. Zira konjonktür bunu savunmaya hiç müsait değildi. Bugün PKK'yı savunmak gibi birşeydi.Hakkında yıllarca terörist olarak algı oluşturulan Şivan PERVER meğer bir halk kahramanı imiş... Bunu hak etmiyor da değil doğrusu... Zira zor zamanda halkı adına inandığını savundu ve sürgünde yaşadı. Şimdi de PKK'yı eleştiriyor. Demek ki bizden isteneni değil, hakikati dile getirmeliymişiz de; bunun için ŞivanPerveri beklemeye ne gerek vardı ben de onu anlamıyorum...

Söz konjonktür değil "hakikat" olduğu için söylenmelidir.

************

"her söylenene inanmayınız, iyice araştırın" mealindeki kutsi ifade sanki algı tuzaklarına dikkat çekiyor... Algı mühendislerinin hesaplarına kanılmamalıdır. Ne taraftan geldiğine bakılmaksızın… Zira şeytan insana her zaman soldan yaklaşmaz.

*********

Puta tapmanın eskide kaldığını ya da ilkel toplumlara dair olduğunu mu zannediyorsunuz...Nefisin putlaştırılması diye bir şey var... Kuran heva ve heveslerini putlaştıranlardan bahsediyor. Bunun anlamı ve hayatımızdaki yeri nedir... Biz bunun neresindeyiz ya da nefis nasıl putlaştırılır... Düşünmeye davet ediyorum...

**********

Korku ve beklentilerimizi yenip, hakikati söylemenin zamanı gelmedi mi... Yoksa geçiyor mu? Eğer konjonktür uygun olduğunda söyleyecekseniz, elinizde bu döneme kadar yaşayacağınıza dair bir belge olmalı…

**********

Şeytanın neden bize çok musallat olmadığını daha iyi anlıyorum. Çünkü onun işini zorlaştırmıyoruz. Her denememde bana musallat oluyor ve genellikle de galip geliyor…

**********

Saf olmak günümüzde genellikle olumsuz anlamda kullanılır. Aslında söylenmek istenen saf olmak değil aptal olmaktır. Zira bu dinin peygamberi buyurmamış mı: Müslüman bir delikten iki kez ısırılmaz diye...

*********

Devlet kanaat önderlerine yıllarca şüpheyle baktı. Oysa bunların halk üzerinde "inandırıcılıkları" vardır. Sadece zor durumda kaldığında kullanmak istedi. Rahmetli Naim Hocayı hatırlarım. Ne kadar sempatikti. Bir seferinde PKK'nın bir eyleminde galeyana gelen halkı güvenlik güçleri sakinleştirememişti de onun bir sözüyle herkes dağılıvermişti.

**********

"Her zaman doğruyu söyle; ne dediğini hatırlamak zorunda kalmazsın."