Sosyal bilimci olmayanların yorumlamakta güçlük çektikleri şey; iktisatçı ve hukukçuların neden aralarında bu kadar tartıştıkları ve tahminlerinin birçok zaman isabetli olmadığı hususudur. Lise düzeyindeki matematik bilgimden hareketle olayı şöyle izah ediyorum kendimce… İki bilinmeyenli üç bilinmeyenli, dört bilinmeyenli… Rakam büyüdükçe çözüm bir o kadar zorlaşıyor. Ama bir şekilde çözülebilmesi mümkündür. Peki, çok bilinmeyenli, sayısız-sınırsız bilinmeyenli, hatta değişkenlerin yere ve zamana göre farklılaştığı bir problemi nasıl çözeceksiniz… İşte sosyal bilim böyle bir şey… Bu yüzden isabet oranı düşük…

Şimdilerde döviz cephesinde yaşanan hareketliliği birkaç gün önce tahmin etmek mümkün değildi mesela... Zira Türk heyeti Amerika’ya görüşmeler için gitmiş, Amerika da görüşme öncesi güven veren (!) bir açıklama yapmıştı. Böyle olunca ister istemez kamuoyunda iyimser bir hava esti. Zira perde gerisindeki görüşmelerden netice alınmış, görüşmeler görünür hale gelmişti. Kamuoyu böyle düşündü doğal olarak… Ama Türk heyetinin karşılaştığı şeyin bir şantaj olduğu çok geçmeden anlaşıldı ve heyet bu yüzden görüşmeyi kısa tutarak herhangi bir açıklama yapmadan apar topar yurda döndü. Aslında bir tuzak olduğu bu saatten sonra anlaşıldı… Türkiye’nin yerine getirmesi söz konusu olmayacak taleplerde bulunularak Türk tarafına operasyon kararı alındığı tebliğ edilmişti adeta… Başkan yardımcısı vasıtasıyla tehdit somutlaştırılmıştı. Bakınız ne diyordu Mike Pence;

“Pastör Brunson ve eşi ile dün konuştum. İnancının ona cesaret vereceğini biliyorum. Ama buna gerek olmamalı… Pastör Andrew Brunson serbest bırakılmayı hak ediyor. Aramızda bulunan kızına söz veriyorum; Başkan Trump ve ben baban serbest bırakılana, ailenize ve ABD’ye dönene kadar çalışmaya devam edeceğiz. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türk hükümeti; size de bir mesajım var: Amerikan başkanı adına konuşuyorum; Rahip Andrew Brunson’u derhal serbest bırakın… Aksi halde sonuçlarına katlanmaya hazır olun… Eğer Türkiye bu masum din adamını derhal serbest bırakmazsa ve ABD’ye göndermezse, ABD Brunson serbest bırakılana kadar Türkiye’ye ciddi yaptırımlar uygulayacak.”

Bu aslında çok ciddi ve açık bir tehditti. Biz böyle bir tehdidi doğrudan ABD başkanından geçmişte de almıştık... Bu, artık yakın tarihimizde yer bulmuş Johnson mektubu idi ki Kıbrıs politikaları nedeniyle Türkiye doğrudan tehdit ediliyordu. Türkiye bu tehdidi kısa vadede göz ardı edememişti o zamanlar… Ama gerekli hazırlığını yaparak Amerika ambargosu ve Sovyet tehdidine rağmen Kıbrıs Barış Harekâtını yapmıştı. Şimdilerdeki tehdit aslında hiç de küçümsenecek bir tehdit değil ama cumhurbaşkanı programını dahi bozmadı.

Mike Pence sıradan birisi değil, ABD başkanı adına konuşuyor ve o koyu bir evangelist… Brunson gibi… Ama aslında olay bir mezhep tarafgirliğinin çok ötesinde anlam taşıyor. Geçmişte George W. Bush döneminde dünyayı ateşe çeviren neo-con’ların değişik bir versiyonu… Trump’ın ateist olması da (tartışmalıdır) durumu değiştirmiyor. Neo-con’lar kendi inançlarına göre ‘tanrıyı kıyamete zorlarken’ şimdikiler kutsal ‘armagedon savaşlarına’ inanıyor. Jesus (Hz. İsa) inecek ve Hristiyanlığı ve Hristiyanları hakim kılacak… Durum bu kadar ciddi yani… Bir yanda teokratik ve arz-ı mev’uda inanmış Siyonist İsrail, diğer tarafta Armagedon savaşına odaklanmış bir Amerika… Tabi başka hesaplar da var, ama neyse bu kısmı konumuz değil şimdilik…

Bazı zamanlar vardır; düşmanlıkların unutulacağı... Olanın bir operasyon olduğu besbelli... Maalesef adamların elinde pek çok opsiyon var. Bu da onlardan birisi... Global ekonominin bir parçasıysanız, ki öyle, etkilenmemek diye bir durum yok. Amerika; Venezuella'ya, Rusya'ya, Çin'e, İran'a hatta Kanada’ya operasyon çekiyor. Bu gücü görüyor yani kendisinde…

Bir başka açıdan bakarsak operasyona maruz kalmış olmak iyiye de işarettir. Şöyleki; Amerika müttefiklerini tanımlarken ‘loyalty’ kelimesini kullanmayı tercih eder. Sadakat, bağlılık gibi anlamlara gelir. İki kutuplu dünyada Amerikan koruması altındaki ülkeler için kullanılan bir kavramdı loyalty… Daha geçmişte de müstemleke ülkeler için... Fakat korkunç olan gerçek şu ki; şer güçlerin bir günde piyasalar üzerinde % 25 etki etme gücü hala var. Bu, sahip oldukları bir opsiyonlardan sadece birisi elbette… Kimbilir nice diğer opsiyonlar var henüz kullanmadıkları… Elleri kaldırıp teslim olmaktan iyi değil mi operasyona maruz kalmak... Bedelse bedel... Kölelik mi özgürlük mü dendiğinde kölelik diyorsanız o başka...

Henüz daha doların ateşine değinemeden yazı bitti. Zira o kadar çok değişken var ki; bu değişkenleri kestirmek mümkün olamamaktadır. Bu yüzden iktisatçıların tahminleri kendi tahminimizden daha isabetli olsa da hiçbir zaman kesin değildir. IMF, Dünya Bankası, Avrupa Birliği gibi uluslararası, ya da ülke içerisinde Merkez Bankası gibi kurumlar tahminlerini zaman zaman güncellemektedir. Daha da önemlisi; eğer ekonomik olayların tahmini mümkün olsaydı hiç on yıllar süren ekonomik krizler yaşanır mıydı…

Konu memleket meselesi olduğundan, öyle düşünmesek bile, ihtilafları bir kenara bırakıp yetkililerin uyarılarını dikkate alarak, mesela az demeden çok demeden döviz ya da altın olarak tuttuğumuz birikimlerimizi yerli paraya çevirerek sürece katkıda bulunmamız gerekir. Bir sözümüz de hükümete; evet Türkiye 15-16 yıldır büyüdü, refah artışı yaşandı… Bu olanlarda sizin hiç mi kusurunuz yok… İlla da rant peşinde koşuşturan mensuplarınızın… Ya da yaşanmışlıklar bir kısmınızın rantını ya da hükümetin seçim döneminde bizzat aracılık ettiği popülizmi gözardı etmemizi mi gerektirmeli…