HIDIRELLEZ GÜNLERİ

  

 

Hayrettin DURMUŞ

 

Çocukluk günlerimiz... Sultandağlarının eteklerinde Karapınar'dayız. Ne güzel gelirdi Hıdrellez. 6 Mayıs sabahı herkes azığını hazırlar, çıkını elinde Akçeşmeye giderdik. Bizim oralar bozkırdır, tam Aytmatov'un anlattığı gibi... Akçeşme(Ağceşer)nin etrafı yemyeşil olurdu. Biz “Hızır acaba nerede oturdu?” diye koşardık sağa sola... Hâsılı ayrı bir önemi, güzelliği vardı Hıdrellezin. Batı’nın günlerini sahiplenmek, kutlamak şimdiki kadar moda değildi o zamanlar. Bir dini bayramları bilirdik, bir de milli bayramları. Kandil geceleri sevinir, Yerli Malı Haftasını kutlar, Hıdrellezle coşardık… Çocuk yüreğimizle de olsa Hıdrellezi yaşardık.

 

Bu günlere neden özel bir önem verilirdi? Bunun anlamı şuydu aslında; Bugün hepimiz çocuklarımızın geleceğinden endişe ediyor, milli ve manevi hayatlarını bekleyen tehlikeleri düşünüyor, acaba gelecek yıllarda misafirlik devam edecek mi? Büyük küçüğü sevecek, küçük büyüğü sayacak mı? Gelenek ve göreneklerimiz ne olacak? Tarihin yüz akı olmuş bir milletin evlatları kendi bencil kaygıları içinde yok olup gidecekler mi? İnancımızı, ideallerimizi onlara nasıl aktaracağız? Sorularıyla baş başa değil miyiz? Bu can alıcı soruların cevabı Hıdırellez şenliklerinde. Eskiden şekilcilik çok ön plânda değildi. Söylemden çok eylem olurdu. Hasta ziyaretinin sevabını anlatmak yerine, hastalar ziyaret edilirdi. Cenaze olduğu zaman herkes son görevini yapmak için can atardı. Düğün mü var? Herkes bir ucundan tutar, gelen misafirler yatılı olarak evlerde ağırlanır, sevince ortak olunurdu. Kısacası inancımız, ideallerimiz diri ve canlıydı.

 

  

Böylesine özel ve güzel günlerden birisi olan Hıdırellez insanların toplanmasına, birlik olmasına, yardımlaşmasına, ekmeğini bölüşmesine vesile olurdu.

 

  

BUNALDIK, NERDESİN HIZIR?

 

  

Kimdi Hızır ve İlyas? Neden önemliydi onların buluşması? Hayatımızdaki yeri neydi? Nasıl katkı sunarlardı yolunu bekleyen insanlara? Her kültürde yeri olsa da, Kur’an onların çilesini, müjdesini anlatmıyor mu bütün çağlara?

 

  

Bütün peygamberler gibi İlyas peygamber de kavmini Allah’a iman etmeye çağırdı. Yükü çok ağırdı. Ne yazık ki onun kavmi de sağırdı. Uymadılar Hak söze.  İlyas salihlerdendi. Rabbinden selam geldi. Yedi yıl dağ bayır dolaştı. Dağları, denizleri aştı ve bengisu içip göklere kanatlandı. Sina dağında mağara ona arkadaştı. Ellerini kaldırdı semaya. Yalvardı yüce Mevla’ya. Kabul oldu duası. Üç yıldır beklenen yağmurlar yağdı, insanların yaşadığı devir nankör bir çağdı. “Kul bunalmayınca Hızır yetişmez.”denmiş. Kavminin cahilliği karşısında bunalan İlyas’a Hızır arkadaştı. Hızır’la İlyas 6 Mayıs’ta karşılaştı.

 

  

Hızır ki gizli ilimlerin sırrına vardı. Ona bu kuvveti yaratan verdi. Oturunca kuru otlar yeşerir, suda yürür, havada gezerdi. Olacakları sezerdi. Kılıktan kılığa girer, bazen bir derviş, bazen ak sakallı fakir bir ihtiyar olurdu. Onu hoşnut eden hoşnutluk bulurdu. Ataların “Her geceyi Kadir, her geleni Hızır bil.”demesi bundandı. Adımlarını takip edemez, istesen de peşinden gidemezdin. Kayboldu mu gözden bir daha göremezdin.

 

  

ANACIĞIM O GÜN AVLUYU SÜPÜRÜRDÜ

 

  

Hızır’ın gelişi yazdır. Sulak yerlerdir mekânı. Yeşillik kaplar her yanı. “Hıdırlık” der mesire alanına Anadolu insanı. Feyizdir, berekettir onun gelişi. Boş ambarlar dolar. Belki bir ikindi vaktinde kapımızı çalar. Ola ki misafirimiz olursa Hızır, yönümüz Kabe’ye nazır. Yüceler Yücesinin divanına durulur; iki rekat namaz kılınır ve eller açılır ulu Allah’a:

  

 

“Ya rabbi dünyanın sahibi sensin. Her şeyi yaratan, her halimizi bilensin. Bize rahmetinle, merhametinle muamele eyle. Sıkıntılarımızı gider. Musa peygambere yoldaş eylediğin gibi Hızır’ı ve İlyas’ı bize arkadaş eyle. Bolluk, bereket, şifa ver. Güzel isimlerin hürmetine dualarımızı kabul eyle.”

 

  

Hızır’ı bekleyenler erkenden kalkar, kapılarını ardına kadar açar. Eller kınalanır, diler duaya durur. Hızır gelir imdada. Eve kuru çalıyla varılmaz, yeşil dal koparılmaz. Hıdırellez sabahı rahmetli anacığımı hep avluyu süpürürken görürdüm. “Belli mi olur oğlum ya bize misafir olursa” sözü hâlâ kulaklarımdadır.

  

 

 “Yunus Emre bu dünyada iki kişi kalır derler

 

Meğer Hızır İlyas ola abı hayat içmiş gibi” der Yunus Emre’miz.

 

  

Bir muradın varsa Allah’tan iste. Çula çaputa bel bağlama. Hurafelere inanıp da ömür boyu ağlama. Umudunu atma suya. Kapılma korkuya. Gerçek olsun gönüldeki muradın. Hızır İlyas misali kanatlansın adımların.

 

  

Bu seneki Hıdırellez dileğimiz de Koronavirüs  denen salgının bir an evvel bitmesi olsun.