İngiltere'nin virüsle mücadelede (!) sürü bağışıklığı tercihi, (geri adım atıldığına dair bilgiler gelmektedir) aklıma o zamanlar kontrollerinde olan İrlanda'daki kıtlık ve ölümleri getirdi. Adanın temel besini olan patatese bulaşan (ya da bulaştırılan) bir tür zehir nedeniyle İrlanda tam yedi yıl açlıkla mücadele etmişti. Ve İngilizler İrlandalıları adeta ölüme terketmiş, göçe zorlamıştı. Çünkü kendisi yardım etmediği gibi dışarıdan gelen yardımları da sınırlandırmışlardı.

 

Osmanlı da (1847, Sultan Abdülmecid) böyle bir öneride bulunmuştu. Ne var ki, önerdiği yardım miktarı kraliçenin (Victoria) bağışladığından fazla idi ve bu kabul edilebilir bir durum değildi. Zira Osmanlı onbin sterlin (beşbin olduğu bilgisi de mevcuttur) önermişti yardım için... İngiltere kraliçesinin halkına (!) reva gördüğü miktar ise sadece ikibin sterlindi. Osmanlı bir şekilde yolunu bulup yine de yardım etti İrlandalılara... Bu yüzden İrlandalılar hala minnettardırlar. Bir miktar da Amerika’daki Kızılderililerin yardım ettiklerine dair bilgiler mevcuttur. Hepsi o kadar… Geçtiğimiz yıllarda Türkiye’yi ziyaret eden İrlanda'nın bayan cumhurbaşkanı kameralar önünde konu ile ilgili her şeyi anlattı.

 

O günlerde nüfusu sekiz milyon olan İrlanda’da bugün 4-5 milyon civarında insan yaşıyor. Bu sayının yaklaşık on katı kadarı da Amerika'da yaşıyor. Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda ve dünyanın çeşitli ülkelerine dağılanların da bugün 20-25 milyon civarında olduğu tahmin edilmektedir. (bu sayılara muhtemelen buralara keşfedildikten sonra göçenler de dahildir, ama zorunlu ve toplu göç bu dönemde olmuştur). Zira açlıktan kırılan İrlandalıların tek çaresi göç etmekti. Yedi yıl (1845-1851) süren kıtlık döneminde ölüm ve göç nedeniyle ada nüfusu % 30 kadar azalmıştır. Sadece ölenlerin sayısının bir milyon civarında olduğu tahmin edilmektedir. Adadan ayrılmak zorunda kalanların sayısı da ölenlerin iki katı kadardı.

 

Osmanlı'nın yelkenli gemilerle (iki ya da üç hatta beş gemi olarak farklı bilgiler vardır) gönderdiği yardım malzemesinin (buğday ve patates) ve bir miktar nakidin (1.000 sterlin) Dublin limanından dağıtılmasına dahi izin vermediler. Gözden ırak küçük bir kasaba olan Drogheda’dan dağıtılabildi ancak bu yardımlar... Bugün bu şehrin belediyesinin logosu ve futbol takımının armasında ayyıldız vardır. İrlanda cumhurbaşkanı konuşmasında bunu da ifade etmiştir ama, ayyıldızlı sembolün başka bir hikayesi olduğu da iddialar arasındadır. Her şey bir tarafa; İrlanda asilzadelerinin teşekkür mektubu bugün şehrin o zamanki belediye binasının duvarında kapı gibi durmaktadır. Zahmet edip teşekkür mektubu gönderen İngiliz kraliyetininki de arşivlerimizde…

 

Bu dönemde İrlanda’ya sadece İngiltere değil, hiçbir Avrupa devleti yardım etmemiştir. Ve Osmanlı yardımı nedeniyle çok sayıda İrlandalı hayatta kalmıştır. Bununla ilgili günümüze ulaşan bir hatıra şu şekildedir:

 

“Lozan’da bizimle alâkalı müzakereler yapılırken Yahya Kemal de orada imiş. Avrupalı bütün delege ve temsilciler bizim aleyhimize oy verirken, sadece İrlanda temsilcisi her oylamada bizim lehimize parmak kaldırıyormuş. Bu durum şairimizin dikkatini çekmiş ve bir fırsatını bulup kendisine; ‘Herkes bizim aleyhimizdeyken, siz her seferinde lehimize oy kullanıyorsunuz; bunu niçin yapıyorsunuz?’ diye sormuş. İrlandalı temsilci Yahya Kemal’in yüzüne şöyle bir bakmış ve; ‘Böyle yapmaya mecburum. Benim gibi her İrlandalı da buna mecburdur. Biz bir yandan açlık ve kıtlıktan kırılıp, bir yandan salgın hastalıkla boğuşurken diğer Avrupalılardan hiçbir yardım ve destek görmedik. Ama sizin Osmanlı dedeleriniz, yardım olarak hem para hem de gemiler dolusu erzak gönderdiler. O zor günlerde bize insanca, dostça uzanan eli asla unutamayız’ diye cevap vermiş (bu kısım alıntıdır).

 

İşte batı denilen medeniyetin (!) kodları bunlar... Şimdilerde değişti mi sanıyorsunuz... Belki sayısı belirsiz ileri yaşta insan ölecek ama umurlarında bile değil… İnsana ‘sürü demesinden de anlaşılmıyor mu bu… Birinci ve İkinci Dünya savaşlarında birbirlerine ölesiye nasıl saldırdıklarını bilmiyor muyuz... Eğer atom bombasını Hitler keşfetseydi canlı bırakır mıydı kendisine karşı duranları... Amerika keşfetti de ne oldu sanki... Elindeki silahları bir gün kullanmayacağının garantisi mi var. Kullandı-kullanıyor-kullanacak zaten... Daha 1990’lı yıllarda Ruanda’daki katliamı Belçikalıların-Fransızların nasıl dünyadan gizlediklerini unutmadık. Bosna’da sözde güvenli bölgedeki Srebrenitsalı Müslümanları, Birleşmiş Milletler görevlisi Hollandalı askerlerin Sırp çetniklerin önüne nasıl attıklarını da… Bu vesileyle benim de yeni öğrendiğim bir katliamdan bahsedeyim. Fransa Çad’da 1927 yılında ülkenin dört bir yanından 400 alimi bir konferans için davet etmişti. Ardından bunların tamamını namaz kılarken katletti. Bir şeyi öğrenmenin maliyeti bu kadar yüksek olmamalı… Bir yerlerde yanlış olsa gerek değil mi…

 

Bakınız durum biraz sıkıntılı bir hal alınca Avrupa dayanışması filan kalmıyor ortalıklarda... Nitekim kapıları kapattılar birbirlerinin yüzüne... Beter olsunlar demek geliyor içimden onlara... Bir de içimizdekiler var elbette... Şekli şemali, adı-sanıyla bizden (!) olup da onlardan beslenenlere... Siz de onlarla birlikte beter olun... Allah’ın onlarla ilgili bize verdiği sırla bitirelim: “Onlar surla çevrilmiş kasabalarda ve duvarların (siperlerin) arkasında olmaksızın sizinle toplu halde savaşamazlar. Kendi aralarındaki savaşları (çekişmeleri) da şiddetlidir. Sen onları toplu (birlik olmuş) zannedersin. Halbuki onların kalpleri (birlik değil) dağınıktır. Bu ise onların aklını kullanmaz bir topluluk olmalarındandır (Haşr 14).

 

Yaa!... Akıllı zannettiklerimiz meğer ne kadar da akılsızmış… Ya da acaba bize akıl dedikleri buradakinden başka bir şey mi… Hadi aklımızı kullanalım da düşünelim üzerinde…