Ana başlığa ‘Büyük Plan’ dedik ya; bu plana ilişkin detaylar yavaş yavaş belirginleşiyor. En üst perdeden zikredildi nitekim... Ve Meclis bu hafta konuyla ilgili kapalı oturum yapacak. Tabiri caizse ‘belâ’ üzerimize adım adım geliyor. Adeta ölümün sessizliği çökmüşken, bir o kadar da ölü toprağı serpildi üzerimize... Medya tam bir ay ‘Narin’i konuştu. Oysa Gazze’de ölen hiçbir çocuğun hikayesi Narin’den daha az değerli değil.

Şükür ki; problemin ana kaynağı ‘teo-politik’[1] literatüre girdi. Olanları/olayları doğru tahlil etmek daha kolay olacak bu sayede... Yaşananların tamamı ‘teo-politik’ eksenli çünkü... Devlet düzeyinde konuyu ilk dillendiren de ABD başkanlarından Reagan idi. Baba Bush ve oğul Bush ise saha ajanlığını yaptı malum...

Gerçekte bizatihi İsrail devletinin kuruluşudur teo-politik olan... Nitekim siyonist düşüncenin etkinleştiği dönemlerde Yahudiler için önerilen ‘yurt’ları, Kudüs merkezli Filistin’in de içerisinde yer aldığı toprakların (arz-ı mev’ud) kadim Yahudi vatanı olduğuna inandıkları için reddettiler. Konuyu doğru tahlil edebilmenin ön şartıdır bunu bilmek... Zira kimi zaman taktik geri çekilmeler olsa da (Sina yarımadasından çekilmeleri gibi) bu ‘idea’ ikibin küsur yıldır merkezdedir.

Ne tarafından bakarsanız bakın bugünkü haliyle Filistin’deki çatışmalar bir yönüyle İran bağlantılı... Siyonist rejimin Nasrallah başta olmak üzere lider kadrosunu suikastlerle ortadan kaldırmış, adeta topyekün saldırı başlatmış olması bütün çıplaklığı ile ortadayken, olanları hala gölge oyunu diye niteleyenlere ne demeli... İran’ın üzerine gidilmesi İran’ın ‘saha’da olması ile ilgilidir elbette... Savaş bir stratejidir. Karşı bir hamle yapacağınız zaman A’dan Z’ye kadar bütün planlarınızın hazır olması gerekir. İlla da bu savaş ‘Ortadoğu’da ise...

Şu kadar senedir Amerika Kuzey Irak’ta, şimdi de Suriye’de ‘alenen’ terörü silahlandırırken neden Amerika’ya savaş açmadı Türkiye mesela... Ya da Çekiç Güç ile PKK Kuzey Irak’a yerleştirilirken... Jandarma Genel Komutanının (Eşref Bitlis) uçağını Amerika’nın düşürdüğünü devlet bilmiyor muydu... Amerikan askerleri bizim askerlerimize çuval geçirdiğinde de diplomatik tepkinin ötesine geçilemedi. Ya da ‘muavenet muhribi’ gerçekten kaza ile mi isabet aldı. Dönemin Cumhurbaşkanı durumu biliyordu ki; alelacele ‘kaza’ açıklaması yaptı. Aksi savaş demekti çünkü ve sizin ‘Z’ planınız yoktu.

Buradan İran’a güzelleme anlamı çıkmamalı elbette... O başka bir konudur. İran gayet de cesurca cevap vermiştir. İsrail’in durumdan haberdar edildiği, füzelerin başlıksız ya da etkisiz olduğu, bilerek boş yerlere atıldığı gibi saçmalıkların hâlâ karşılık buluyor olması anlaşılır gibi değil... Yarın İsrail ya da İsrail-Amerika ikilisi, İngiltere’yi de yanına alarak İran’a saldırdığında ne diyecek bu güruh acaba... Bugün boş araziye bilerek atanın yarın istediği yere ve başlıklı olarak da alabileceği anlamı da çıkmıyor mu buradan...

Ayrıca da iddialar doğru bile olsa anlamlıdır bu karşı cevap... Savaş potansiyeli taşıyan bir hamleden bahsediyoruz. Bölgenin müstemlekeciler tarafından tanımlanmış ‘Ortadoğu’ olması, savaşa taraflarca ‘teolojik-teo-politik’ anlam yüklenmesi, İsrail’in tarihten kaynaklanan yok olma korkusu[2], Türkiye’nin de içerisinde yer aldığı bölgesel ve küresel güçlerin bu öngörü ile hazırlık yapması... gibi nedenler bu savaşı diğerlerinden ayırmaktadır.

İsrail’in durmaya niyeti de yoktur. Amerika’daki İsrail lobisinin gücü, bu ülkede nüfusun % 35’ini oluşturan siyonist Evangelistlerin desteği, İkinci Dünya Savaşındaki soykırım suçları nedeniyle başta Almanya olmak üzere Avrupa Birliği, kurucu irade İngiltere ve arkasındaki Anglo-Sakson dünya, tabi duruma sessiz kalan, hatta durumdan mutlu olan İslam dünyasındaki işbirlikçiler[3] teolojik ya da politik nedenlerle bu savaşın İsrail tarafında destekçisi...

O halde tehdidi sınırda karşılayamazsınız. Zira tehdit sınırınıza dayandığında kendinizi savunmanız mümkün olmayabilir. Güvenliğinizi sınırdan başlattığınız an savaşı kaybettiniz demektir. İşte tam da bu yüzden bu savaşın Gazze’de, Lübnan’da karşılanması gerekmektedir.

Öyle gözükmektedir ki İsrail bir aşamada Suriye topraklarına da girecek... İşte küçük-orta kıyamet o zaman kopacak... Filistin davasını gerçek anlamda savunan bir başka devlet de olmadığından[4] o büyük ve kutsal savaş muhtemelen burada yaşanacak... İsrail bu savaşın sonucunun ne olacağını gayet iyi biliyor. İşte tam da bu yüzden kendisince ‘tanrı’yı[5] kıyamete zorluyor (devamı var).

************


[1] Teo-politik reel politikadan farklı olarak yürütülen politikanın kaynağını ülkenin ve bölgenin gerçeklerine değil, tanrısal nedenlere dayandırır. Bu yüzden yürütülen savaş da kutsaldır.

[2] İsrail’de 80 yıl korkusu vardır. Çünkü Hz. Davut AS’ın başındaki devlet dışında hiçbir Yahudi devleti 80 yıldan fazla yaşamamıştır.

[3] Bunlar müslüman siyonist olarak isimlendirilmektedir, ancak ben böyle bir tanımlamayı doğru bulmuyorum. Her ikisi bir arada olmaz zira... Diğerlerinden farklı olarak bu gruba girenler siyonist ideolojinin inançsal bir parçası değil, Allah’ın hukukunu savunanların karşılarında yer alanlardır. Seküler olanından evrenselcisine kadar geniş bir skaladadır bu gruba girenler.

[4] İran’ın hangi refleksle hareket ettiği devam eden yazılarımızın konusu olacak inşaallah...

[5] Buradaki ‘tanrı’ kavramından kastedilen ‘Allah’ değildir. Bu tür vasıflandırmalar Yahudi inancındaki tanrı algısına ilişkindir. Mesela Allah yorulur, dinlenir, bıkar-usanır, güreşir. Allan’ın zorlanması diye bir şey de olamaz.