Günümüzün en önemli manevi hastalıklarından olan aç gözlülük; azla yetinmemek, hep başkalarının kazandığı ve yediği içtiğinde gözü olmak, doymak bilmeyen bir nefse sahip olmaktır. Daha çok kazanayım, her şeyin en iyisini ben alayım, en güzel yemekleri, yiyecekleri ben yiyeyim, en kaliteli en pahalı giyecekleri ben giyeyim düşüncesi maalesef günümüz insanlarından bir bölümünün en önemli sorunudur. Bu düşünce çocuklara ve gençlere de sirayet etmekte ve durumu olmayan aileleri çok zora sokmaktadır.
Koronavirüs (covid-19) imtihanı ile sınandığımız günlerdeyiz. Sağlık Bakanımız başta olmak üzere, sağlık çalışanlarımız çok büyük bir mücadele veriyorlar, takdirle karşılıyoruz. Dünya ülkeleri arasında süreci en iyi götüren ülkelerden biriyiz. Ne var ki; Cuma gecesi saat 22.00 ile 24.00 arası yani büyükşehirlerde sokağa çıkma yasağı başlamadan iki saat öncesi, kendi nefislerini düşünen, maalesef aç gözlülük yapan insanlarımızdan bir kısmının, sosyal mesafe dahil herhangi bir tedbir almaksızın çılgınca alışveriş yapmaları, bu büyük emekleri sekteye uğrattı. İçişleri Bakanımızın açıklamasıyla, 250 bin civarında olduğunu öğrendiğimiz bu insanlarımız, fırınlar vb.. yasakta açık olacak olmasına rağmen, marketleri, tekel bayilerini, petrol istasyonlarını doldurdular ve virüse enfekte olanlar varsa olmayanlara bulaştırdılar. Onlar da evlerine dönüp eşlerine çocuklarına, diğer yakınlarına bulaştırdılar. Varın hesap edin siz işin gerisini. Bunlar benim öngörülerim veya çıkardığım sonuçlar değil. Tıp otoritelerinin, bilim kurulu üyelerinden bazılarının görüşleri. Bir Bilim Kurulu Üyesi şöyle diyor: ‘
’Kürekle kar temizliyorduk, iki saatte çığ düştü’’
İnşallah düşündüğümüz gibi olmaz, umalım ki içlerinde enfekte olan insanlar olmamış olsun veya çok az olsun önlemi daha kolay alınabilsin..
Şu veya bu şekilde bu sorumsuzluğun nedeninin maalesef aç gözlülük ve hırs olduğunu düşünüyorum. Hemen hemen herkesin evinde iki günlük yiyeceği vardır, bizim insanımız genelde temkinlidir böyle zamanlar için. İmkanı olmayan da zaten bu vakitte sokağa çıkıp alışveriş yapmaz. Alınan maddelere de baktığımızda; kola, marshmallow, maden suyu, kuruyemiş, cips, sigara, alkol gibi.. keyfe yönelik maddeler. Biraz da sırtına bir çuval ekmek yükleyenler.. Elbette ihtiyacı olanlar da varmıştır ama böyle bir zamanda böyle bir sorumsuzluğu yapmaya kimsenin hakkı yok. Büyük vebaldir, kul hakkıdır, sağlık çalışanlarının emeklerine saygısızlıktır. Biz üç gün üst üste karnı doymayan bir Peygamberin (s.a.v.) ümmetiyiz. O karşısında korkudan titreyen elçiye
'Korkma titreme, Kureyşli kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum ben' diyerek mütevaziliğini göstermiş ve kuru ekmek yediğini de gizlememiştir. Atalarımız yokluk gördü, kıtlık gördü, sade ekmekle karnını doyurdu. Rahmetli Ahmet dedem, modern ekmek fırınlarından gelen ekmeğe ‘şehir ekmeği’ der ve zaten bu pasta gibi der yanına katık istemezdi. Rahmetli annem, ‘
şu kör boğaza ne verdin de kabul etmedi’ diyerek, yiyecek seçmenin, açgözlülük yapmanın anlamsızlığına vurgu yapardı.
Çanakkale Savaşı’nda ecdadımızın son zamanlardaki yemek menülerini hepimiz biliyoruz ve görünce gözlerimiz doluyor. Biraz arpa ekmeği son zamanlarda o da yok, buğday çorbası, şekersiz üzüm hoşafı. Keşke geçmişten biraz ders alabilsek..
Şimdi savaşta değiliz elbette ama dünyanın muzdarip olduğu bir vürüse karşı mücadele veriyoruz. Teşbihte hata olmasın, bu da bir tıp savaşıdır.
Bir başka olumsuz duygu da hırstır. Hırs; şiddetle arzu etme, ona aşırı derecede tutkun olma, sonu gelmeyen istek, aç gözlülük ve belli bir amaca erişme hususunda kişinin bütün benliğini saran arzu ve istektir.
Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “
İnsan oğlunun iki vadi dolusu altını olsa mutlaka bir üçüncüsünü ister. Onun gözünü ancak toprak doyurur. Tevbe edenlerin tevbesini Allah kabul eder.” (Buhari- rikak 10)
Tamah ise, ”
Aç gözlü davranmak, haddinden fazla istemek, gözü doymamak, şiddetle istemek, ifrat derecede arzulu olmak” gibi anlamlar taşımaktadır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) yine bir hadisi şerifinde şöyle buyurmaktadır: “
Bir koyun sürüsüne salıverilmiş iki kurdun koyunlara verdiği zarar, servet ve mevki düşkünlerinin dinine verdiği zarardan daha büyük değildir.” (Tirmizi 30)
Aşırı hırs ve tamah insanı felakete götürür. Ölçülü hırs ve tamah ise; insanı meşru yoldan çalışıp kazanmaya sevk eder. Peygamberimiz başka bir hadisi şerifinde ise şöyle buyuruyor: “
Şayet bir kimse tamahkar olursa zelil olur. Bir kimse kanaat ederse o insan şerefli ve güçlü olur.”
Açgözlü olmasak. İnsanlara, hayvanlara, doğaya saygı duysak. Yetinmeyi bilsek.
‘’Bütün çağlarda insanlar tamahı, açgözlülüğü tanımışlardır ama tamah ve açgözlülük başka hiçbir çağda bugün olduğu kadar… ciğer sökücü bir hırs halinde kendini açığa vurmamıştı… İnsanların boynuna binmişti ifrit; kamçısını tam yüreklerinin başına indiriyor ve uzaklarda alayla göz kırpan yalancı hedeflere dehliyordu onları… Ne kadar hikmetli olursa olsun bir insan, yirminci yüzyıla özgü bu acılı koşuyu kendiliğinden bilemez. Böylesine hakim bir perdeden, böylesine apaçık bir üslupla dile getiremezdi. Hayır, Kur’an’da konuşan, Hz.Muhammed (s.a.v.)’in sesinden daha güçlü, daha yüksek bir sesti ve bütün zamanları aşarak ulaşıyordu insan kulağına…’’ (Muhammed Esed-Kur’an Mesajı-Meal-Tefsir)
Konu oldukça geniş, daha fazla uzatmadan, Rabbimizden kanaat sahibi olup, hırs ve tamahtan uzakta kalmamızı niyaz ediyorum. Allah (c.c) bizleri aç gözlülükten ve her türlü kötü ahlaktan, sorumsuzluktan muhafaza eylesin..
Lokman ÖZKUL
İlahiyatçı- Yazar
[email protected]