AFYONKARAHİSAR ve NEDRET GÜRCAN

 

Hayrettin DURMUŞ

 

Nedret Gürcan’ın adı Afyonkarahisar Dinar’la ve çıkardığı “Şairler Yaprağı” dergisiyle anılır. “Kervan”dan düşmüştür “Şairler Yaprağı.” Anadolu’nun güzelliklerini dergisine katarak dönemin önemli şairlerine ev sahipliği yapar. Taşra onu sevmiştir, o “Benim Sevgili Taşram” diyecek kadar taşrayı. Pek çokları onun yaşadığının farkında olmasalar da o sessiz sedasız yaşayıp gitmektedir Ankara’da. Hem de Rüştü Onur’un dediği gibi kovanındaki arıya, yuvadaki kuşa zarar vermeden şapkasının altında.   Onun birçok özelliği var; bir özelliği de şaşırtıcı derecede bulutlarla olan dostluğu. Ahmed Arif’in de “cumulus” bulutuyla arasının iyi olduğunu biliyoruz. İnanmayanlar “Karanfil Sokağı”na baksın. Bu şairlerin ayla, güneşle, yıldızla araları çok iyi. Bulutlarla sarmaş dolaşlar. Demek onları göklere çeken bir şey var.

 

Nedret Gürcan bir şiirinde:

 

“Yukarıda Stratüs’le Nimbüs derken

Tutuşur ucundan bir damlası suyun

Boğulur küçük evler.”[1] diyor.

 

Bulutların dilini bu kadar iyi bilmese küçük evleri boğacak etkili yağışın Nimbostratüs’ten geleceğini söyleyebilir miydi? Behçet Necatigil sıradan insanların gündelik hayatını nasıl çarpıcı bir biçimde anlatmışsa, hatta kendisine “Evlerin şairi.” denilmişse, Nedret Gürcan da aynı güzellikte anlatıyor mütevazı bir evin yağmurda yaşadıklarını. Sadece yağmurlu havalarda mı? Fakir evlerin o kırık dökük masası neler anlatıyor duyabilene:

 

“Ben masa olalı beri

Yıkıntı tahtaların bileşiminden

Bağrıma vurulan altı küflü çividen

Bir ayağı hep eğri

 

Üç öğün hep aynı kâse

Çorbam, ekmeğim, suyum

Geçmez boğazımdan rahatça

Dert dinleye dinleye.”[2]

 

Rahmet berekettir bunu biliriz. Yine biliriz ki “Zahmetsiz rahmet olmaz.” Yağmur yağarken bulutun çektiği zahmeti bilmeyiz, gökyüzünün nasıl yorulduğunun farkında olmayız. Oysa Nedret Gürcan bütün bunların farkındadır. Yağmur nasıl yağar, bulut yere nasıl iner? Denizle buluşmasında neler yaşanır? Ne güzel anlatır kısacık şiirinde:

 

“Bulutlar vuruşup düşerken

Uğuldar başları kavakların

İner asıl suyuna bulut

 

Sağanak gelir, yorar gökyüzünü

Değerler, biçimler alır kıyı

Tatlı su denizin tuzuna banar

Üç beş kulaçla sokulur maviye

Bir köpük daha artar

Yalnız bir köpük daha…”[3]

 

Gün gelir kaybolur gider o köpük…

 

Nedret Gürcan’ın un fabrikasında günlerini öğütmüşlüğü ve büyük depremi görmüşlüğü vardır. Hayatı “Taşrada Şiire Tutunmak – Nedret Gürcan”[4] adıyla kitaplaşmıştır. Dünyası “Yaşadıkça Aşk”, gönlü “Festival”, yaşadığı göğün altında “İki Beyaz Çizgi”, “Kendim” dediği “Bulut İndi”, Sevdasına olan tutkusu, yarım kalan şeylere olan kırgınlığıyla “Tutkun ve Kırgın”dır. Avrupa avuçlarının içinde “Beş Çayı”dır. “Benim Sevgili Taşram” ona yakışır.“Yaşanmış Taşra Öyküleri” gerçektir. “İzmir’de Üç Gün ve Bir Gece” kalsa da Mehlika unutulmayacak, kitaplarıyla birlikte yaşayacaktır Nedret Gürcan.

 

 
 

[1] GÜRCAN Nedret. Bulut İndi. 1972- Yeditepe yayınları. s.73

[2] GÜRCAN Nedret. İki Beyaz Çizgi. 1963- Yeditepe yayınları. s.59

[3] GÜRCAN, Nedret. Bulut İndi. 1972- Yeditepe yayınları. s.85

[4] ŞENGÜL  Abdullah ve ÇİTFCİ Döndü. (2007) Nedret GÜRCAN. Akçağ yy. Ankara (392 sayfa)