Ammuriye, Emirdağ ilçemizin Hisar Köyü’nde kalıntıları bulunan, tarih boyunca önemli bir yerleşim yeri olmuş olan, özellikle Bizans zamanında çok daha önem kazanan hatta Ammuriye geçilmeden Bizans’a (İstanbul’a ulaşılmaz) denilen ticaret kervanlarının geçtiği yer ve zamanında dört önemli yerleşim yerinden biri olarak gösteriliyor. Dini açıdan da, Hz.İsa’nın tebliğ ettiği İseviliğe, gerçek tevhid inancına inanan son müminin yaşadığı yer. Diğer yönden, Hendek Savaşı’nda Hendek fikrinin babası, İran’lı sahabi Selman-ı Farisi’nin hakikat arayışı sırasında yolunun Medine öncesi düştüğü son durak.
Hz. Selman’ı tanıyalım öncelikle:
İran’ın İsfahan şehrine bağlı “Cey” köyünde Zerdüşt bir ailede dünyaya geldi. Babası Zerdüşt din adamı, “Cey” köyü muhtarı ve bölgenin imtiyazlı insanlarından biriydi. Ateşgedeye sahip olduğundan tüm bölge insanı ateşe tapmak için onun yanına gidiyordu. Bu nedenle siyasi ve dinî bakımdan halk arasında özel bir konuma sahipti. Mecusi ateşgedesinde kutsal ateşin sönmemesini sağlamakla görevli iken yeni bir din arayışına giren Selman, ailesinin şiddetli muhalefetine rağmen Hıristiyanlığı benimser ve önce Şam’a ardından Musul ve Nusaybin ve Ammuriye'ye (Amorion, İlimiz Afyon’un eski bir yerleşim yeri) gider.
Ammuriye’de kendisinden Hıristiyanlık hakkında bilgi aldığı bir papaz, ölüm döşeğinde iken kendisine pek yakında Arap yarımadasında son peygamberin geleceğini haber verdi. Bir Arap tüccarıyla tanışan Selman, kendisini çölden geçirmesi karşılığında sahip olduğu hayvanları ona verip kervanına katıldı. Ancak Beni Kelb kabilesinden olan kervan Vadilkura’ya ulaştığında Selman’ı esir alır ve bir Yahudi’ye köle olarak satar. Ardından bu Yahudi onu Medine’de yaşayan Beni Kurayza’ya mensup bir başka Yahudi’ye (Osman b. Eşhel) satar. Selman, Medine’yi görünce Ammuriyeli rahibin tarif ettiği şehre geldiğini anlar.[1]
Kölelikten Kurtuluşu ve Müslüman Oluşu:
Selman-ı Farisi, hicretin birinci yılı Cemaziyelevvel ayında Müslüman oldu. Nakledilen rivayetlere göre Selman, ders aldığı rahipten peygamberin sadaka almadığını, ancak hediye kabul ettiğini, iki omuzu arasında peygamberlik mührü olduğunu öğrenmişti. Dolayısıyla Hz. Peygamber’in (s.a.v) Medine’ye doğru yola çıktığını ve Kuba’ya geldiğini duyunca hemen oraya gitti. Hz. Peygambere (s.a.v) sadaka unvanı ile biraz hurma verdi. Hz. Resulullah (s.a.v) hurmadan ashabına verdi, ama kendisi yemedi. Başka bir gün tekrar Hz. Peygamberi (s.a.v) gördü ve bu kez hediye olarak Hz. Peygambere (s.a.v) hurma verdi. Hz. Resulullah’ın (s.a.v) bu kez hurmayı yediğini gördü. Selman üçüncü kez Hz. Resulullah’ı ashabından birinin teşyi cenazesinde gördü ve selam vererek üçüncü alameti görmek için ardı sıra yürümeye başladı. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v), Selman’ın niyetini anladığından elbisesini aşağı doğru sıyırarak iki omzu arasındaki nübüvvet mührünü gösterdi. Nübüvvet mührünü gören Selman-ı Farisi kendisini Peygamber Efendimizin eteğine atarak her yerinden öpmeye başladı ve orada Müslüman oldu.[2]
Selman Farisi, hicretin birinci yılında sahibinden satın alınarak azat edildi.[3] Özgürlüğü için Hz. Peygamber Efendimiz ve sahabeler, Selman’ın sahibine 300 veya 400 dikili hurma ağacı ve 40 altın verdi.[4] Selman-ı Farisi’nin kendisinin de vurguladığı üzere Selman, Hz. Resulullah (s.a.v) tarafından satın alınıp, ismi Selman koyulmuştur.[5]
Selman-ı Farisi, Hz. Peygamber Efendimizin zamanında onun en büyük yârenlerinden ve özel ilgi duyduğu sahabelerinden biriydi. Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v), Selman’ın Ehlibeyt'ten olduğunu buyurmuştur. Selman, Peygamber Efendimizin savaşlarına katılmış ve Ahzab savaşında hendek kazılması önerisini ileri sürerek müşriklere karşı savaşın kazanılmasına vesile olmuştur. Hz. Resulü Kibriyanın vefatından sonra Hz. Ali’nin (ra) en yakın adamlarından biri olmuştur. Sakife olayına karşı çıkmış, ancak Ebu Bekir ve ardından Ömer’in hilafeti ele geçirmesinden sonra onlarla (İslam’ın maslahat ve koşulları gereği) işbirliği yapmıştır. İkinci halife döneminde Medâin şehrinin valisi olmuştur. Vali olmasına rağmen geçimini sepetçilik yaparak sağlamıştır. Selman-ı Farisi, uzun bir yaşamın ardından hicretin 36. yılında Medâin’de vefat etmiştir. Kabr-i Şerifleri, Irak’ın Medâin şehrinde Selman-ı Pak denilen yerdedir.
Hendeklerin Kazılması ve İran’ın Fethinde Müslümanlara Kılavuzluk
Selman-ı Farisi (r.a), sadrı İslam’da, Hendek savaşından sonraki tüm savaşlara katılmıştır.[6] Medine şehrinin çevresine hendeklerin kazılması fikri de ondan çıkmıştır.[7] Bu savaşta Hz. Fahri Kâinat Efendimizin emri ile her on kişi, kırk zira kadarlık hendek kazmakla görevlendirilmiştir. Selman’ın fiziksel gücünden dolayı, Muhacirler ve Ensar arasında anlaşmazlık yaşanmış ve her bir grup Selman’ı kendisinden saymıştır. Muhacirler Selman’ı başka bir yerden (İran’dan) hicret ettiği için kendilerinden saymış, Ensar da Hz. Resulullah (s.a.v) Medine’ye hicret ettiğinde orada ikamet ettiğinden Ensar'dan sayıldığını ileri sürmüştür.[8] Yine bazı kaynakların rivayet ettiğine göre Taif savaşında Selman, mancınıktan yararlanılması önerisinde bulunmuş ve Hz. Resulullah (s.a.v) da mancınıktan yararlanılması için emir vermiştir.
İran’ın fethinde Ömer, Selman ve Huzeyfe’yi İslam ordusunun öncü ve danışmanı olarak görevlendirmiştir.[9] Selman, Medâin fethinde İslam ordusu adına İranlı ileri gelen komutanlarla müzakere görevini üstlenmiştir.
Resulullah (s.a.v.) den övgü alan, Ammuriye’de takribi 12 yıl yaşayan ve burada hayvancılık yaparak geçimini sağlayan, yine Resulullah’ın Selman ehli beytimdendir övgüsüne mazhar olan, hemşehrimiz de olmuş olan, Ammuriye’li Selman-ı Farisi’yi rahmetle anıyor ve böyle büyük bir zatın cennette komşusu olabilmeyi Rabbimizden niyaz ediyoruz…
[email protected]
Lokman ÖZKUL
Faydalanılan Kaynaklar:
1) İbn Hişam, es-Siretü'n-Nebeviyye, c. 1, s. 216; İbn Sa’d, et-Tabakatü'l-kübra, c. 4, s. 58, 59.
2) İbn Hişam, es-Siretü'n-Nebeviyye, c. 1, s. 219.
3) Âmülî, Selman-ı Farisi, s. 40.
4) İbn Hişam, es-Siretü'n-Nebeviyye, c. 1, s. 189.
5)Nuri, Nefsü'r-Rahman fi Fedaili Selman, s. 6.
6)Belazüri, Ensabü’l-Eşraf, c. 1, s. 343.
7)İbn Sa'd, et-Tabakatü'l-kübra, c. 4, s. 62.
8)Taberî, Tarihu’l-Ümem ve’l-Mülûk, c. 4, s. 41.
9) İbn Ebü’l-Hadid, Şerh-i Nehcü’l-Belâğa, c. 1, s. 219, 220.