Kars’tan merhabalar.
Doğu’nun incisi diye adlandırılan Kars’ı TCDD’nin turistik Doğu Ekspresi ile görme fırsatımız oldu. Dünyanın en güzel ilk dört rotasından biri olan Ankara-Kars- Ankara arasında işleyen turistik Doğu Ekspresi 29.05.2019 tarihinden itibaren işletilmeye başlamış. Özellikle kış mevsiminde daha güzel olacağı söylenen yolculuğun fazla talebi yüzünden ancak Mart ayında gitme şansımız oldu. Yaklaşık tehiri ile 36 saat süren yolculuğumuzda Erzincan, Erzurum ve Kars’ı yakından gördük tanıdık. Gezi ile izlenimlerimi daha sonra genişçe ele almayı düşünüyorum.
Kars şehrinden batıya doğru bakıyorum. Ta Çanakkale’ye bir uçtan bir uca... Bu iki şehri cetvelle birleştiriyorum bir doğru çizerek. Biri en Doğu’da, biri en Batı’da... Anadolu’yu koruyan iki kale gibiler. Çanakkale ruhunu Kars’tan hissediyorum. Bu iki şehri Afyonkarahisar’da; Cumhuriyetin kazanıldığı topraklarda birleştirerek geniş üçgen elde ediyorum. Doğusunu, Batısını ortasını birleştirerek
ZAFERİ bütün yurda ışınlıyorum.
Aslında yurdun her yeri Çanakkale ruhunu solutuyor insana. Kars, Doğu ile Batı arasında sınırda yer alan Anadolu’ya açılan bir kapı olarak görüldüğü için Urartular, Selçuklular, Ermeniler ve Osmanlılar döneminden beri kapı anlamına gelen Kars ismini almıştır. Aynı zamanda adının kaynağı Karsaklardan geliyor. Kars, ‘
’Türkiye’deki en eski Türkçe il adı ‘’ olma unvanını da taşıyor.
1853-1856 Osmanlı Rus Savaşında, Kars’ın Rus ordularına karşı kahramanca savunulması sonucunda kazanılan 1855 Kars Zaferi nedeniyle şehre ‘’Kars Zafer madalyası’’ verilmiş; aynı zamanda bu Anadolu’da bir şehre verilen Gazilik madalyasıdır. 25 Nisan 1918 e kadar 40 yıl Rus işgali altında kaldıktan sonra; 30 Ekim 1920 Kazım Karabekir yönetimindeki Türk Ordusu Kars’ı alarak Türk topraklarına katmıştır.
Düşman işgali altında kalan her ilimiz gibi, Kars’ın da biraz mahzun, biraz hüzünlü, biraz garip çehresi var. Acılar çekmiş, bedeli canlarla, kanlarla ödenmiş bir geçmişi var. Bugün her ne kadar mutlu olmaya çalışsa da o günlerden izleri var havasına yansıyan. Bayrağım dalgalanıyor kalesinde, köylerinde, dağlarında. Az ötede Ermenistan sınırı var. Sınıra karşı dalgalanıyor bayrağım. Nasıl gururluyum bayrağımı gördükçe. Tabi ki bu bayrağımı dalgalandırmak kolay olmamış. Kendimi hazıra konmuş biri gibi görüyorum, bize bu günleri bırakanları saygıyla anmaktan başka bir şey gelmiyor elimden.
Kanlı Tabya ’ya gidiyoruz turumuzla. 1887-1878 Osmanlı Rus Savaşı sırasında Kars’ın savunulması için yapılan 46 tabyadan biri olan ve çok çetin, kanlı çarpışmalarını sahne aldığı ‘’Kanlı Tabya ‘’ olarak adlandırılan yere. 5 Temmuz 1928 gecesi Rusların yaptığı baskında, kahramanca çarpışan askerlerimiz Rus birliklerine 4 bin kayıp verdirmiş, 500 askerimiz şehit olmuştur. Burasını müzeye dönüştürmüşler. interaktif özellikte kurulan Kanlı Tabya Müzesinde, 1. Dünya Savaşı ile Kurtuluş Savaşı’nda Kafkas cephesinde meydana gelen savaşlardan günümüze kadar uzanan Kars’a ait etnografik malzemeler, savaşlarda kullanılan silahlar ve yakın tarihimizi belgeleyen taşınır kültür varlıkları sergileniyor. Askerlerin revir, ameliyathane, mutfak bölümleri yer alıyor. Müzede bulunan balmumundan figürleri yapılan askerlerin revirde tedavi edilmeleri, koğuşta dinlenmeleri, mektup okumaları canlandırılmış. Bunlardan başka müze girişindeki aynalar vasıtası ile şehit askerlerin sonsuza kadar anılmasını amaçlayan donan askerlerin çarıkları üzerine konulan ışıklarla görsel oluşturulmuş. Mektupları yürek yakarken, ameliyat olan askerin acısını içinde hissediyorsun.
Allahüekber Dağlarına gidiyoruz. Kuş uçmaz kervan geçmez sanıyorum dağları ama öyle değil. Burada öyle savaşlar olmuş ki tarih boyunca; iki Müslüman Türk Beylikleri özellikle de Akkoyunlularla Karakoyunluların savaştığı bu dağlarda yankılanan sesler hep ‘’Allahüekber’’ olmuştur. En son Sarıkamış’ta donarak şehit olan 60 bin askerimizin buza dönen çığlıklarında ‘’Allahüekber’’ sesleri dağlarda asılı kalmış gibidir. Hava buz kesiyor Aylardan Mart ve yarısı geçti; bahara eriyoruz ama her yer karla örtülü. Sarıkamış, yaklaşık 2200 m. denizden yüksekliği olan bir plato. Donarak şehit olan askerlerimizin anıtına saygıyla bakıyoruz. Duvarlarında donan askerlerimizin isimleri ve memleketleri listelenmiş. Afyonkarahisarlı hemşehrilerim de var. Afyon nere, Kars nere? Enver Paşa donma tehlikesi geçiriyor ve hemen bir atı kesip, iç organlarını çıkararak, atın karnının sıcaklığına Enver Paşayı yatırıp donmaktan kurtarmışlar.
Rüzgâr hazin esiyor, hüzün çarpıyor yüzümüze. Gözyaşlarım dondu, ağlayamıyorum. Yüreğim; karlar içinde donan askerlerimize, Çanakkale’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da kısaca yurdumun her yerinde şehit düşen şehitlerimize ağlıyor. Onların gözlerinin baktığı son noktaya, gencecik yarım yamalak kalmış hikâyelerine ve öylesine acıdır ki; onlar çökmekte olan koca imparatorluğun ızdırabını içlerinde hissederek onu yeniden ayağa kaldırabilmek için yedi cephede savaşmışlar, kimi Kafkasya’ya koşmuş, kimi Balkanlara, Yemen’e, Çanakkale’ye… Destanlar yazmışlar. Bu Vatan için, evlatlarını, analarını, babalarını, eşlerini sevdiklerini gözü yaşlı bırakarak ölüme koştular. Bize bıraktıkları Vatan için; başta Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere silah arkadaşlarını, bütün şehitlerimizi minnetle, rahmetle, dua ile anıyorum… Ruhları şad olsun…