Neden ‘illa ki kitap’? Biz Müslümanlar kitaplı bir milletiz. Bizim iki tane dilimiz vardır: Ana dilimiz Arapça, baba dilimiz Türkçedir. Bütün kimliğimiz, tanımlarımız bu iki dilde kayıtlıdır. Bugün için ikisinden de mahrumuz. Bu mahrumiyet gerçeği, ‘ispat edilebilir’ bir gerçektir. Böyle bir gerçek, kitap fuarlarına da, kitaba da gölge düşürüyor. Anadolu’da bazen bir kişi diğerine çıkışınca; “bre kitapsız!” diye söze başlar. Kitap yoksa hitap yoktur.



Dilimiz, kavramlarımız, bizim kırmızı çizgilerimizdir. Batı ile ortak kavram kullanmak, batı ile ‘ortak payda’ demektir. Kimliğimizin taşıyıcısı kavramlardır. Gerçek Frenk mukallidi, kavramlarda mukallit olandır. Kıyafet, gıda, yönetim, eğlencede mukallit olmanın başlama vuruşu, dilde mukallit olmakla başlar. Dilde mukallit olmayan, diğer alanlarda da olmaz.



Her bir etkinliğin, faaliyetin malzemesi vardır. Marangozun aletleri malum; olmadan olmaz. Oto tamircisinin bin bir aleti var. Okumanın, düşünmenin malzemesi (binlerce aleti), kelimeler ama özellikle aidiyet kavramlarıdır. Bugün için insanımızın haznesinde bir kaç yüz ‘sıradan kelime’ vardır. Evde, okulda, sokakta, medyada, matbuatta, tabelalarda Türkçeden adeta eser kalmamıştır. Okumanın ve yazmanın temel malzemesi dilimiz adeta yere düştü. Dilimizi düştüğü yerden kaldırırsak, sadece kitap fuarları değil, her şeyimiz ihya olur.



En çok kullanılan ‘kültür’ kavramı üç yazara göre (Kısakürek, Meriç, Demir) en ağır itham altındadır ve bu kavramı aklayacak bir yazı hiç kimsenin müktesebatında yoktur… İdeoloji kavramını Anadolu filtresinden geçiren bir yazı hiç kimsenin sicilinde, müktesebatında yoktur… İslam dinine ‘kültür’ denemeyeceğine dair bir yazı hiç kimsenin müktesebatında yoktur… Müslüman kişiye, mütedeyyin, muhafazakâr, İslamcı vs. denemeyeceğine dair bir yazı hiç kimsenin müktesebatında yoktur… Tevhidi kavramlara yama vurulamayacağına dair bir yazı hiç kimsenin sicilinde yoktur… (R. Demir’in müktesebatı hariç!) Halep orada ise herkesin müktesebatı ortada…



Sorabiliriz: Bu ve nice kavramların incelenmesi neden kimsenin müktesebatında yok? Yüz yıldır Türkiye’nin gündeminden milyondan fazla “eğitim, din, kalem, kariyer” ehli geldi, geçti ve elan geçmekte... Kimse bu kavramların hakkından gelememiş mi? Mademki kavramlar aydınlığa kavuşmadı; bunca yıldır yazılıp-çizilen, okuyup-okutulan, anlatılıp-dinlenenden de gerekli sonuçlar alınamamıştır… Evet, alınamadı; her gelen neslin öncekini aratması, bu sonuçsuzluğun garanti belgesidir. Yüz yıldır patinaj yapmamızın ilk sebebi; özellikle dilde önceliğe sahip olan kavramlarımızdan uzaklaşmış olmamızdır.



Kitap fuarları hız kesmeden devam etmeli; bu ilk adım atılıyor…  İkinci adım; Hangi şehirde kitap fuarı yapılıyorsa, fuar süresince; kelime, kavram, tanım, slogan nedir; çeşitleri, sınıflandırılması, mahiyeti, özellikleri, her bir kavramın izahı, dünyaya hâkim olan kavramlar… Gerek madde madde kavramlar, gerekse konu başlıkları (çeşitleri, sınıflandırılması vs.) her gün belirli bir plan çerçevesinde, halkın katılımını (soru/cevabını) sağlayacak bir ortamda anlatılmalı… Sadece fuar sürecinde değil, düzenli bir takvimle yıl boyu bu etkinlikler yapılmalı. Fuar kimin himayesinde oluyorsa, kendini kim sorumlu görüyorsa, (resmi, gayri resmi, sivil toplum, vakıf vs.) birisinin, mümkünse hepsinin himayesi, sevk ve idaresi ile yapılabilir. Ortam hazırlanırsa, konuşmacı meselesi mesele değil… Yapılmaz ise ne olur? Doktorun alet edevatı olmayınca ameliyat yapamadığı gibi, kelime ve kavramlar bugünkü seviyede iken kitap fuarları sadece vitrin, görünen, dikkat çeken, seyirlik manzaradan başka bir şey değildir. “Alet işler, el övünür.”  İnsan ne iş yaparsa yapsın, ne kadar usta olursa olsun, o iş için gerekli araç-gereç (kelime ve kavramlar ayan) olmadan, o iş amacına ulaşamaz. Duvarlar tuğla ile fuarlar kelimeler ile ihya olur.  



Bu teklifimizin icrası çok kolaydır. Hiçbir şey, kelime ve kavramların anlaşılmasından daha yüksek getiriye sahip değildir. Kavramların yanlış olması, sözün yere düşmesi demektir. Sözün yere düştüğü bir yerde, kitap fuarını ne ile yapacağız? Âleme yönelik bu tespit çok şeffaf ve nettir… Şahit ol ya Rabbi! Şahit ol ya Rabbi! Şahit ol ya Rabbi!





Ramazan DEMİR