Herkes biliyor ki, bu ülkenin eğitimli-elit bir kesimi var (Belki de ‘öğretimli’ demek lazım). Öyle ya da böyle, devlet bu kadrolar tarafından şekillendirildi ve yönetildi; hem siyaseten hem de bürokratik olarak… Tümdengelim yöntemiyle değil, tümevarım yöntemiyle… Hedef odaklı yani… Bir başka deyişle halka dayalı değil elitist olarak… Bu dönemdeki dönüşüme karşı çıkanlar da oldu pek tabii olarak… Zira geniş halk kitleleri kurucu elit tarafından büsbütün sindirilmek istendi. Kanaat önderlerinin birçoğu ya idam edildi ya da ülkeyi terk etmek zorunda kaldılar. Bir kısmı da kabuğuna çekildi ama ölümü göze alarak faaliyetlerine devam etti. Batı tarzı açılan kurumlara ise bu kesim 'gavur okulu' olduğu gerekçesiyle çocuklarını göndermek istemedi. Gerçi göndermek istese de yeterince eğitim kurumu yoktu ya... O da bir başka konu tabii... Doğal olarak da bu okullara daha çok kurucu iradeye yakın kesimlerin çocukları devam etti. Zaman içerisinde Anadolu çocukları bu okullara itibar etse de 'nüve' bu dönemde ilgili irade tarafından oluşturulmuştu.

1950'ye kadar tek parti olarak ülkeyi demir yumrukla yöneten bu irade, ‘nisbi’ serbestleşmeden sonra hiçbir zaman tek başına iktidar olamadı ama; bürokratik oligarşi vasıtasıyla 'görünüşteki' iktidar sahiplerine rağmen, memleketin 'stratejik' kaderini sürekli ellerinde tutmayı başardı. Görünüşteki iktidar sahiplerinin zaman zaman cesaret ettikleri 'haddi aşma' girişimleri ise düzenli olarak ve anında yapılan müdahalelerle önlendi. 28 Şubat sürecinde olduğu gibi… Ya da anlı-şanlı cumhuriyet başsavcılarınca kapatılan “halk iradesi…”

Devlet krizinin yaşandığı 90'lı yılların sonu, 2000'li yılların başına kadar sürdü bu düzen… Ama 2001 kriziyle birlikte içi ‘koflamış’ bir çınar gibi devrildi. Zira çürümüşlük artık dip yapmış, oligarşik bürokrasiden beslenenler hariç, bürokratik elitin halk tabanında hiçbir itibarı kalmamıştı. İktidar olamamaları bir yana, bürokrasideki kazanımları da peyderpey ellerinden çıkıyordu. Daha doğrusu buraların kendi tekellerinde olmadığını ağır tecrübelerle öğreniyorlardı. İktidarda olanlar yavaş yavaş da olsa olaya 'muktedir' olmaya başlayınca hesap tersine döndü. Hatta Ergenekon-Balyoz süreciyle uzantıları tarafından planlanan darbe girişimleri de akamete uğratıldı. Pabucun pahalı olduğunu gören darbeciler FETÖ'nün su yüzüne çıkmasıyla paçayı kurtardılarsa da işin şaka olmadığını da öğrenmiş oldular. Hatta son darbe girişimine, belki de kendi adlarına yapılmıyor olması nedeniyle, çok da gecikmeden tepki verdiler.

Kötü alışkanlıkları nedeniyle bu kadar eğitimli bir kesimin hiç değilse bürokraside yeterince yer almıyor olması bir sorundur ama, daha yakın zamana kadar 'oligarşik düzen' kurup milletin ensesinde boza pişirmiş olmaları nedeniyle geçiş dönemi olarak ifade edebileceğimiz bu süreçte çok da yadırgamamak gerek... FETÖ’cüler de öyle değil miydi… Onlar da bu ülkenin en zeki çocuklarını alıp devşirme yapmışlardı. Göz ardı edebiliyor muyuz…

Akla ziyan iddialarla yeniden güç devşirme peşindeler ama onlara kötü bir haberim var; korku eşiği atlatıldı maalesef… Hatırlarsanız yıllar yılı bu ülke yine bu kesimin sözcüleri tarafından 'irtica' paranoyası ile korkutuldu... Yaşanan halüsinasyon mudur yoksa illüzyon mudur bilinmez ama, maske düşürülünce irtica paranoyasının ne kadar da sahte olduğu çıktı gün yüzüne…