NOKTA DEYİP GEÇMEYELİM
Hayrettin DURMUŞ
İnsanlık tarihinde öyle zamanlar vardır ki gözle bile göremediğiniz bir virüs bütün gündemleri alt üst eder; doğudan batıya, kuzeyden güneye herkesi etkisi altına alır ve sınır tanımadan, ülke ayırmadan, bey paşa dinlemeden insanı çaresiz bırakır. Karşılaştığımız Korona Virüsü Salgınıyla aynı tablo bir kez daha yaşandı, yaşanıyor. Hepimizin üzerine düşen sorumluluklar, almamız gereken önlemler ve uymamız gereken kurallar var elbette. Hastalığı tedavi etmek, aşısını bulmak bilim insanlarının görevi. Şartlar ne olursa olsun onu yazıya dökmek, unutulmamasını sağlamak da edebiyatçıların işi. Biz bu yazımızda Koronayı değil bir nokayı anlatacağız. Bakalım nokta deyip geçtiğimiz o küçücük işaret ne kadar dikkatimizi çekiyor:
Hikmetli bir sözde “Kainâtın özeti Kur’an’da, Kur’an’ın özeti başındaki Fatiha’da, onun özeti başındaki Besmele’de, onun özeti başındaki Ba’da, onun özeti de altındaki nokta’dadır” denir. Mevlana’nın Mesnevi’ye “Bişnev in ney çün hikâyet miküned” diye başlaması da ilgi çekicidir. “İlim şehrinin kapısı” Hz. Ali’nin “İlim bir nokta idi. Cahiller onu çoğalttı” dediği rivayet olunur. Öyleyse nokta deyip geçmemeli… En iyisi, noktanın ne olduğunu kendisinden dinlemeli:
“Ben bir küçük noktayım. Bakmayın boyumun küçüklüğüne. Ne çok işe yararım bir bilseniz. Ben olmasam dünyanız nasıl karmakarışık olurdu hiç düşündünüz mü? Dünyanın küçük bir özeti gibiyim. Çokluğun aslı, dairenin merkeziyim. Birliğin adresi, vahdetin sembolü olurum. Âdemoğlunun kaderiyle aynıdır yolum. Zübde-i âlem olan insan da âleme nispetle noktadır ancak özünde ne sırlar, içinde ne hazineler gizlidir.
Her cümlenin sonunda mutlaka yer alırım. Ben olmazsam cümle bitmez. Bir bakıma komutanı sayılırım harflerin. Nokta konuldu mu cümleye söz bitti demektir. Sesi soluğu kesilir harflerin. Ben olmasaydım harfler cümleden doludizgin boşanır vahşi atlar gibi koşarlardı sağa sola. Onları düzene, intizama koyarım küçücük bir hareketimle. Kralların buyruğu, hakanların fermanı eksik kalırdı bensiz. Nasıl vurgulayacaklardı emirlerini ben olmasam.
Noktayı kimsesiz, yalnız zannetmeyin. Bazen üst üste iki nokta olurum. (:) Bu bana gurur verir. Eğer üst üste iki nokta olmuşsam önemli bir açıklamam var demektir. İnsanlar hemen dikkat kesilirler: ‘Acaba üst üste iki noktadan sonra ne okuyacağız?’ diye.
Bazen de yan yana dizilir üç nokta olurum. (…) Derdini tam olarak anlatamayan cümlenin imdadına yetişirim. Herkesin beklentisine cevap veririm. Okuyucunun anlayışına bırakırım her şeyi. Dileyen dilediği gibi yorumlar cümlenin devamını…
Ben olmasan ne ünlem olurdu (!), ne soru işareti (?), ne de noktalı virgül (;) Silin o önemsemediğiniz, küçük gördüğünüz noktayı altlarından. Şimdi “seyredin gümbürtüyü.”
Mecazi anlamda da çok işine yararım insanların. Fazla konuşan birisini gördüğünüz zaman ‘Yeter artık! Konuşmanı noktala!’ demez misiniz? Bir işin sonucunu görmek, tadına ermek için ‘Ah şu işi bir noktalayabilsem’ diye hayıflanmaz mısınız? ‘Nokta Atışı’ ya da ‘Nokta Tayini’ yaparken koordinatlarınızı kim belirler zannediyorsunuz?
Zaman alt üst olurdu noktasız. Rakamlar birbirine girer, akreple yelkovan kavgaya tutuşurdu. Onların arasını bulmak da benim görevim. Tarihler bile karışırdı bensiz. Günü aya, ayı yıla ekler, işinizi kolaylaştırırım. Hasarı az olsun diye dört işlemin arada bir çarpma vazifesini de yerine getiririm.
Dünyadaki sayılı soluklarınız tükenirken; “Elif’im noktalandı/ Az derdim çokçalandı/ Yetiş anam, yetiş babam/ Tabutum tahtalandı…” diye feryat edersiniz. Hayatınıza ne çok anlam katıyorum, ne zaferler kazandırıyorum size bir bilseniz.”
Nokta değil midir her şeyin bir gün mutlaka durması gerektiğini hatırlatan? Nokta olmasa kitapların sonu gelmez, tükenmezdi acıları insanın…