’Öğretmenim canım benim! ’diye başlayan ilkokul şarkısını hepimiz duymuşuzdur, biliriz. Belki öğrenirken en içten duygularımızla söylemişizdir. Annemiz gibi, babamız gibi sevmişizdir. Ondan sonra da senede bir gün ya hatırlamışızdır ya da unutup gitmişizdir.

 

Öğretmenlik her şeye rağmen hâlâ kutsal bir meslektir. Yapılan araştırmalarda en güvenilen ve saygı duyulan meslekler arasında birinci sırada yer almaktadır. 

 

Birinci sırada olması doğaldır. Çünkü herkesin hayatından asker, polis, hâkim-savcı, doktor geçmiyor. Ancak öğretmenler; çocukluktan yetişkinliğe kadar olan dönemde hayatımızın bir parçası konumundalar. Bu uzun dönemde kişiliğimizin, karakterimizin oluşmasında, gelişmesinde en önemli etkendirler.

 

Öğretmenlik mesleği; yetişmekte olan nesli, ailesi, çevresi, milleti, devleti ve vatanı için daima yararlı, yapıcı, yaratıcı iyi bir insan, iyi bir vatandaş olarak yetiştirme sanatıdır.

 

 Bu sanatın mimarları olan öğretmenlerin sabırları ve fedakârlıkları anaokulundan başlar, okuyabildiğin yere kadar, sürer gider.

 

 Öğretmenler ve öğrencilerle ilgili birkaç örnek;

 

 Anaokulu öğrencileri dersleri bittiği için evlerine gidecekler servislerle. Herkes hazırlanmaya başlıyor. Hava soğuk olduğu için, kabanlarını, atkılarını giyinip servise binecekler. Öğretmenleri de hazırlanmalarına yardım ediyor.

 

Çocuğun biri çizmelerini giymek için uğraşırken; öğretmeni;

 

-Yardım etmemi ister misin Alican?’’ Alican, çizmesinin tekine ayağının bir kısmını sokmuş bir türlü çekip giyemiyor, epeydir uğraştığı için öğretmeninin yardımını kabul ediyor. Öğretmeni uğraşarak zor bela giydiriyor çizmesini, diğerini de aynı şekilde zorlayarak giydiriyor.  Giydirdikten sonra baksa ki ayakkabılar ters giyilmiş. Hemen çıkarıyor, tekrar uğraşa uğraşa giydiriyor. Zor sığıyor ayaklarına çizmeler. Bu arada söyleniyor öğretmen

 

-Çizmelerin çok dar Alican…  Çizmelerini giydikten sonra Alican;

 

-Bu çizmeler benim değil ki öğretmenim.

 

 Öğretmen panikle derhal çıkarıyor çizmelerin ikisini de. Çizmeler çıktıktan sonra;  

 

-Nerde senin çizmelerin?

 

-Evde, bunlar kardeşimin çizmeleri, benimkinin altı açıldı, tamir olacak.

 

Öğretmen tekrar ya sabır çekerek giydirmeye çalışıyor çizmeleri. Nihayet zorla giydiriyor ikisini de.

 

-Hava çok soğuk Alican, eldivenlerini de giy. Nerde eldivenlerin?

 

-Çizmelerimin içinde öğretmenim, kaybolmasın diye içine sokmuştum…

 

   Xxxxxx

 

 Öğrencilerime not ortalamasına doğrudan katılan dönem ödevi vermiştim. Şimdi de veriliyor mu bilmiyorum? Herkese farklı konu ve bu konuyla ilgili üniversite sınavlarında sorulmuş on işlem, cevapları ile beraber. Bir de matematik bilim adamının hayatı ve matematiğe katkısı nedir? diye ödevleri böyle… Yaklaşık iki ay kadar süre içinde hazırlayıp gelecekler. Ödevlerini toplayacağım hafta Fen Bilgisi öğretmeni arkadaşım;

 

-Hayrullah Beyin hayatını niye merak ettin? Ben şaşkın,

 

-Hayrullah Bey kim?

 

-Öğlencilerin yeni matematik öğretmeni.

 

-İyi de hayatını neden merak edeyim ki?

 

-Senin öğrencilerin Hayrullah Beye gelmiş hayatını sormuşlar, yazmışlar ‘’Matematik öğretmenimiz ödev verdi diye’’

 

Ödevlerini okurken anladım ki; bir grup öğrencim matematik bilim adamı diye,  matematikçi Hayrullah Beyin hayatını yazmış getirmişler. Güler misin? Ağlar mısın?

 

xxxxxx

 

Yeni emekli olmuş bir öğretmenin okulundan, öğrencilerinden ayrılması çok zor gelir. Penceresi okula bakan bir apartmandan daire kiralar.  Artık gün boyu okulu seyreder. Öğrencilerin sabahları sıra oluşlarını, andımızı okuyuşlarını, hafta sonu ve başı istiklal marşını okuyuşlarını, teneffüslerde koşup oynayışlarını izler durur penceresinden.

 

Öğrenciler derse girdikten sonra bir grup başıboş genç okulun kapısına gelir, bahçesine girer,  etrafa zarar verecek şekilde çöp bidonlarını tekmelerler, dökülen çöpleri etrafa yayarlar, okulun demir kapısını gıcırtarak gürültü ile asılarak açar kaparlar. Emekli öğretmen gürültüden müthiş rahatsız olur ki; dersteki öğrenciler ne yapsın. Bazen nöbetçi öğretmenler çıkar, onları görünce kaçışır gençler. Az sonra yine gelir, gürültülere devam ederler.

 

Bir gün böyle iki gün böyle, sonunda dayanamaz emekli öğretmen gençlerin yanına iner.

 

-Çocuklar, sizi penceremden her gün takip ediyorum. Kapılardan, çöp tenekelerinden çıkarttığınız sesler çok hoşuma gidiyor, müzik gibi geliyor kulağıma. Rica etsem her gün gelip o sesleri çıkarır mısınız? Çok güzel sesler…

 

Gençler şaşırarak bakarken emekli öğretmen;

 

- Bunun için günde her birinize on lira veririm. Ne dersiniz?

 

Beş genç sevinerek teklifi kabul ederler. Gençler ilk iki gün tekmelerler gürültü çıkarırlar. Üçüncü gün emekli öğretmen paralarını verirken,

 

-Ben emekli bir öğretmenim günlük elli lira bana ağır geldi, yirmişer lira versem olur mu? Gençler yarı isteksiz kabul ederler. Tekme atmaları yavaşlamıştır, gönülsüz iki vuruyorlar çekip gidiyorlar. Birkaç gün sonra emekli öğretmen çocuklara;

 

-Gençler, acaba on lira yapsak günlüğünüzü emekli olunca zor oluyor. Gençler sert çıkararak;

 

-On liraya olur mu? Tekme attığımıza değmez, yapacak başkalarını bul. Biz gidiyoruz diyerek dönüp gitmişler.

 

Yapmayın etmeyin dese daha beter inatlaşacaklar. Öğretmen olmak gençlerin anlayacağı dilden konuşmaktır.

 

Öğretmenlerimizin mesleki saygınlığının yeniden kazandığı, düzene girmiş eğitim politikaları ile maddi açıdan durumlarının güzelleştiği nice yıllar diliyorum.

 

Öğretmenim canım benim; öğretmenler günün kutlu olsun…