Karşımızda dünyayı kasıp kavuran; ne olduğunu tam olarak bilemediğimiz bir virüs ve ne yapacağını, nasıl korunacağını tam olarak kestiremeyen panik halinde dünyalılar var. 

 

Bu virüs hakkında sosyal medyadan çeşitli söylentiler yayılıyor, belki virüsten daha hızlı... Yarasa Çorbasının sebep olduğu söylentilerinin yanı sıra, planlı salgın senaryosu olduğunu düşünenler var. Biyolojik silah iddiaları da yer alıyor komplo teorilerinin içinde. Bir başka görüşte;  insanların maddi ve manevi olarak çok kirlettikleri dünyaya Allah’ın bir uyarı cezası olmasıydı.

 

  Aralık ayında Vuhan’dan çıkıp Çin’e oradan da neredeyse bütün dünyaya yayıldı, bize kadar geldi. Başlangıçta pek ciddiye almadığımız bu virüs; hafif seyrederken; 8-10 gün içinde yayılma sürecinden sonra birden patlayarak yayıldı. Bulaşma solunum yoluyla oluyor. ‘’Hapşırırken, öksürürken dikkat edin, ellerinizi sık sık yıkayın,  maske takın kolonya ile temizleyin. ’’ önerileri içinde coronavirüsün ( covid-19)  önüne geçmeye çalışıldı, çalışılıyor.  

 

Tabi önlemler, bunlarla sınırlı değil.  Önce okullar kapatıldı, online eğitim yapar hale getirildi.  Camiler, sinemalar, kafeler, insanların toplu olarak bulunabilecekleri yerler yasaklandı. Dış hat seferleri iptal edildi. Dışarıdan gelenler15 günlük karantina altına alındı. Buraya kadar her şey normal… Yetkililer;  Bakanından, Belediyesinden, sağlık çalışanlarından, polisine kadar herkes görevinin başında. Büyük özveri ile çalışıyorlar. Teşekkür ve minnet duygularımı yolluyorum hepsine de.

 

Gelgelelim bize… Biz ne yapıyoruz? Önce kolonyaları kapıştık, uyanığız ya, normal fiyatının nerdeyse 100 katına çıkarttık fiyatlarını. Peçeteleri, maskeleri, eldiven ve ıslak mendilleri yağmaladık adeta.  Makarna, un gibi yiyecek stokları yaptık başkasını düşünmeden… ‘’Sen bize bakma’’ dedik. Çünkü biz benciliz sadece kendimizi düşünürüz.

 

Yurt dışından, umreden gelenleri karantinaya aldılar. Öğrenci yurtlarını boşaltarak gecenin bir yarısı bu yurtlara yerleştirildiler. Tedbir amaçlı… Sen en önemli görevini yerine getirmek için umreye git; Takva, (her hangi bir tehlikeden korunmak) verâ, (el çekmek uzak durmak, yasaklardan sakınmak) sabr, tevekkül, zühd, ( ne varlığa sevinmek, ne yokluğa üzülmek)  kanaat, ( elinde olanla yetinmek)  gibi ruhi ve tasavvufi anlayışa bürün, gel burada bunları hiç bilmiyormuş havasına girerek ‘’ahır’’ dediğin, öğrencilerin yurtlarında kalmak isteme…  Üstüne üstlük seni koruma altına almak isteyen görevlinin yüzüne tükür. Nerde kaldı senin inancın? Müslümanlığın? Karantinadan kaçmaya kalkmalar, birçok kişinin hayatını riske atmalar da cabası...

 

’Sen bize bakma’’ diyor, siz sırça saraylarda yaşıyorsunuz. Böyle yerlerde kalamazsınız. Bir an önce eşinize dostunuza kavuşup kucaklaşacaksınız. Virüsü onlara da bulaştıracaksınız…  Oysa size sunulan hizmet, hem sizin hem sevdikleriniz sağlığı için önemli bir koruma yöntemidir.

 

’ Lütfen evlerinizde kalın, mümkün olduğunca dışarı çıkmayın’’ dedi yetkililer. Dillerinde tüy bitti.  Özellikle 65 yaş ve üstü insanlarımıza, kronik rahatsızlığı olanlarımıza, neredeyse hepsinin başına bir polis görevlendirecekler. Onlar ne yapıyorlar; büyük çoğunluğu uyarıları dikkate almayarak parklarda akranları ile buluşuyor, en yüksek emekli promosyonunu veren bankayı bulmak için şube şube geziyor. Toplu taşıma araçları ile canlarının istediği yerlere seyahat ediyorlar.  Evden emekli maaşı ödemesi uygulaması başlamasına rağmen bankamatiklerde kuyruklar oluşturuyor.

 

Diyanet işleri Başkanlığı vakit ve Cuma namazlarının cemaatle kılınmayacağını açıkladığı halde pek çok kişi camiye gitmeye devam ediyor. Önlem olarak belediyeler bankları kaldırdı. Ücretsiz ulaşım kartları iptal edildi.  ‘’Yasak’’ denildi dinletilemiyor. Bir kişiye bulaşan virüs yakın çevrende 10 kişiye bulaşsa, bu oran artarak çoğalır. Bilmiyorlar mı? Duymuyorlar mı? Anlamıyorlar mı? Kimse söz geçiremiyor, bu risk grubundaki 7,5 milyon yaşlıya...

 

’Sen bize bakma’’ diyor. ‘’Bize bir şey olmaz. Ölüm varsa kaderimizde ölürüz. Ölümden korkulmaz. Acı patlıcanı kırağı çalmaz, atın ölümü arpadan olsun’’ diyerek adeta meydan okuyorlar. Çocuklarına, torunlarına, sevdiklerine bulaştıracağını düşünmüyor. Aklı ermeyen çocuklar gibi cahilce inat ediyorlar evde kalmamak için.

 

Resmi kurumlar ve Belediyeler risk grubunda bulunan vatandaşlar için evden çıkamamaları nedeniyle market, pazar, eczane gibi ihtiyaçlarını gidermek için hizmeti kapısına kadar götürüyor. Dışarı çıkmak için artık bahane de kalmadı.

 

Hastane ya da evde karantinadan kaçanların peşine polis veya jandarma düşüyor onları yakalayıp karantina altına almaya çalışılıyor. Zaten zor günler geçiriyoruz, üstüne üstlük bir de bu tip olaylar meydana geliyor. Din otoriterlerinin açıklamalarına göre; ’’ Bulaşıcı koronavirüsün korunma önlemlerini almamak, tam anlamı ile kul hakkı kapsamına girer. Bir insanın en önemli hakkı, hayat dokunulmazlığı ve sağlıklı yaşama hakkıdır. Sadece bireysel olarak değil, geneli tehdit eden bir durum var. Yalnız bir insanın değil, birçok insanın kul hakkına girmek söz konusudur.’’

 

Dünyayı sarsan ve endişelendiren bu virüs vakaları hızla yayılıp, ölüm oranları artarken başkalarının hayatını düşünmeden yasakları, kuralları hiçe sayanlar; sizleri çok merak ediyorum;  koronavirüsün neyi oluyorsunuz. O kadar uğraştırıyorsunuz. Yardım ve yataklık etmeye çalışıyorsunuz…