Pırıl pırıl bir Mart sabahı... Geceden yağan yağmur, temizlemiş havayı. Aylardır puslu sisli duran günler birden açılıvermiş. ‘’Bahar geldi!’’ diye bağırıyor sokaklar, dağlar, bahçeler. Daha ne evde duruyorsunuz?’’ diye çağırıyor kırlar, çayırlar… Kış süresince kararan hava ve bir yıldır devam eden salgın kısıtlamaları yüzünden insanlar iyice bunaldı.
Bahar geliverse her şey bitecekti sanki.
Bahar oldu beyim evde durulmaz,
Bu mevsimde çemenzâre doyulmaz,
Gezer bülbül gibi gönlüm yorulmaz.
Bu mevsimde çemenzâre doyulmaz.
Şeyh Ethem Efendinin bestesinde hüzzam şarkı zaten sizi kışkırtır ‘’Çıkın dışarı!’’ diye. Boşuna dememişler ‘’Mart içeri Çingen dışarı’’ dışarı atmak istiyor insan kendini. Havanın berraklığına aldanıyorum, penceremi açmamla buz gibi bir hava içeri doluyor. Gri bulutlar yere yakın ağa ağa geliyor. Yağmur mu yağacak, kar mı? ‘’Mart’ta yağmasın, Nisan’da dinmesin’’ dedikleri yağışlarla Mart’ın ne yapacağı belli olmuyor. Eskiler çok çekmiş olmalı ki Mart’tan, ‘’Mart ayı dert ayı’’, ‘’Mart Kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır’’ diyerek sabırsızlıkla hem baharı beklemişler hem de kışın çilesinden bir türlü kurtulamamışlar. Mart pek nazlı bir aydır. Sevgilisini peşinden koşturan zalim âşık gibi; bir anda yüzüne güler, ümit verir sevindirir, sonra birden öfkelenir karartır yüzünü, yağar tozar, dondurur, titretir.
Yüzüne gülünce havalar; aldanır canlanmaya başlar ağaçlar. Hemen tomurcuklanmaya, çiçeklerini açmaya yeltenir. Şairin ‘’Arkadaşım Badem Ağacı’’ şiirinde dile getirdiği gibi ‘’Sen ağaçların aptalı, /Ben insanların/ Seni kandırır havalar/ Beni sevdalar./Bir ılıman hava esmeye görsün/ Düşünmeden gelecek karakış…/Açarsın çiçeklerini…/Bense hayra yorarım gördüğüm düşü/ Bir güler yüz, bir tatlı söz/Açarım yüreğimi hemen…
Baharın tatlı yüzüne ne kadar kanarsak kanalım, Mart bizi, soğuğuyla, fırtınası ile yerden yere vursa da ‘’Kışın sonu bahardır ‘’ diye ümitlerimizi yitirmeyiz. Asıl baharı bekleriz. Asıl bahar ‘’Mart dokuzu, kış topuzu ’ndan’’ sonra gelecektir. Yani Mart’ın üçüncü haftası bahar başlangıcı olan 21 Mart’a saklamıştır bütün hevesini. Eski takvime göre yılbaşı olan Nevruz; Dünya çapında çeşitli ülkeler, özellikle Türk Devletleri ve toplulukları tarafından geleneksel olarak kutlanan bir bayramdır.
Doğanın yeniden uyanıp canlanmasının yanı sıra birlik beraberliği, barışı ifade eder Nevruz. Gece ve gündüzün eşit olduğu bu gün, çeşitli isimlerle de adlandırılmış. Yılsırtı, Mart Dokuzu, Mart Bozumu, Sultan Nevruz, Gün Dönümü, Yeni Gün, Ölüler Bayramı olarak bilinmektedir. Türk tarihinde ve kültüründe köklü bir geçmişi bulunmaktadır. Türklerin Ergenekon’dan çıkış gününün 21 Mart’a rastladığı kabul edilir. On İki Hayvanlı Türk Takviminde yılbaşı 21 Mart’tır.
Büyük Hun İmparatorunun kurucusu Oğuz Kağan’ın (M.Ö.234) 12 Mart’ı kutsal saydığını ve bayram gibi törenlerle karşıladığı bilinmektedir. Türklerin Nevruz kutlamaları Eski Uygur Dönemi resimlerine konu olmuştur. Selçuklu Sultanı Sultan Celalettin Melikşah (1055-1092), devrin uzay bilimcilerini Selçukluların Başkenti İsfahan’da toplamış, kendi adıyla anılan Celali Takvimini yaptırmıştır. Şemsi Takvim adıyla İran ve Afganistan’da kullanılan bu takvimin de yılbaşı 21 Mart’tır. Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’da Nevruz gününü yılbaşı kabul etmiş, vergilerini buna göre düzenlemiştir. Sultan kelimesinin Nevruzla birlikte kullanılması, padişahların halkla beraber Nevruz kutlamalarına katılması ile ortaya çıkmıştır. Ertuğrul Gazi Törenleri II. Abdülhamid zamanına kadar Nevruz günü yapılmaktaydı. Bu tarihi derinlik Divan Edebiyatına da yansımış şairler tarafından gazel, kaside tarzında Nevruziyeler yazılarak dönemin hükümdarlarına ve devlet adamlarına sunulmuştur. Halk şairleri Nevruzla ilgili şiirler yazmış işte bunlardan biri Ozan Ali Nebi’ye ait.
Bu gün dağlar yeşillendi/ Sultan Nevruz safa geldin/ Cümle kuşlar hep dillendi/ Sultan Nevruz safa geldin.
Bu gün bahar eyyamıdır/Nevruz Türk’ün bayramıdır/ Gönüllerin sultanıdır/ Sultan Nevruz safa geldin.
Allah deyu öten kuşlar,/Dua eyler dağlar taşlar/ Yeşillendi hep ağaçlar/Sultan Nevruz safa geldin.
Geçti şita (kış) döndük yaza/ Ali Nebi’m vurur saza/ Kızanlar düştü alaza/ Sultan Nevruz safa geldin.
Nevruz kutlamaları binlerce yıldan beri süre gelmiş, ancak çok çeşitli sebeplerden ötürü 1920-1980 yılları arasında halk kültürü araştırmacıları hariç, Türk Dünyasında ve dolayısı ile Türkiye’de pek gündeme taşınamamış ihmal edilmiştir. Gündeme gelemediği için de aydınlar ilgisiz kalmışlar, devlet töreni olarak kutlanmamıştır. Bu gelişmeleri fırsat sayan bazı çevreler Nevruz’u olumsuz noktalara çekmeye çalışmışlardır. Fakat Türk halkı bu bayramı gönlünde ve köyünde yaşatmaya devam etmişlerdir. 2010 yılından başlayarak Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 21 Mart’ı Dünya Nevruz Bayramı olarak kabul etmiştir.
Baharın gelişini; her kültür, her bölge birbirinden farklı geleneklerle kutlarlar. Nevruz ateşi yakıp üstünden atlayarak; kötülüklerden arındıklarına, hastalıklardan kurtulduklarına inanmışlar. Tıpkı Hıdırellez’de olduğu gibi kutlanıyor. Türbeler ziyaret ediliyor, dilekler tutuluyor. Kırlarda çeşitli eğlenceler düzenlenerek, maniler söylenir, niyet çekilir. Baharın ilk çiçekleri toplanır. Soğan kabuğu ile boyanan yumurtalar pişirilip tokuşturularak oyun oynanır sonra da yenir. Bolluk ve bereket dileklerinde bulunulur.
Baharın başlangıcını; gönüllerimizde umut ateşi yakarak, ruhumuzun karanlığını aydınlatarak, dostluk kardeşlik, birlik beraberlik bağlarını güçlendirerek, sevgilerimizi yeşerterek doğayla beraber canlandıralım. Tüm kötülükleri uzaklaştıralım, nasıl dalları kırılan ağaçlar, yine her baharda inatla çiçeklerini açarsa sizin de kırılan dallarınız varsa bırakın açsın sevgi tomurcuklarını…
Her bahar daha güçlü olup, olgunlaşacağız. Her gün daha iyiye, daha güzele kavuşmanın sevincini yaşayalım. Kuşlar uçsun, çiçekler açsın baharla dolsun, Nevruz Bayramımız kutlu olsun…