Hak-batıl mücadelesi sünnetullahın bir gereği olarak kıyamete kadar devam edecektir. İnanç zahir olana, yani görebildiğinize değil, batın olana-görülmeyenedir. Din esasen metafiziktir çünkü... Dolayısıyla da beş duyuyu aşar. Matematiksel izahı gerekmez. Ama elbette çabayı, üzerinde tefekkürü-düşünmeyi gerektirir. Bereket kavramının matematiksel izahı yoktur mesela... Ya da faizin malı azalttığı ‘realite’ ile çelişir. Hayatta matematik hesapla izahı mümkün olmayan öylesine incelikler vardır ki... Dört işlemi de beş duyuyu da zahiri-maddeyi aşamayanlar için hayatın anlamını çözmek hiçbir zaman da mümkün olmayacak...
‘Madde’ ya da ‘fizik’ aşılmadan da ‘süreklilik’ sağlanamaz. Son örnek Sovyetler Birliği idi. Dünyanın yarısına hükmediyorum derken nasıl da yıkıldı gitti öyle; 10-12 sene içerisinde... Benzer ülkeler tarihin derinliklerinde de yok değildi. Sezar gibi, Atilla gibi, Cengiz Han gibi, Moğollar gibi, Timur gibi... Güçlerinin zirve yaptığı dönemlerde önüne geleni ezdi, geçtiği yerleri tarumar ettiler ama her biri yerle yeksan olmaktan kurtulamadı.
Mevcut ‘Büyük Şeytan’ bakımından da mevzubahistir aynı durum... Biliyorum pek çoğunuz bu düşünceyi çok iddialı bulacak... Aslında bu da bir Batı ‘bilinçaltı yönetimi’dir. Çünkü yine pek çok kimsenin esas aldığı şey metafizik değil fizik... Ve bu algı da onun başarısı... Savaşlarda belki silahtan da daha güçlü olan şey psikolojik olanı oysa... Eğer psikolojik savaşı yönetebilirseniz neredeyse bütün dünya, üstelik gönüllü olarak sizin arkanızda yer alır. Haklı olmanızın da bir önemi yoktur.
Bir başka bilinçaltı yönetimi de Batı’nın günümüzde medeniyeti temsil ettiğine dairdir. Batı ne geçmişte medeni olmuştur ne de günümüzde medenidir oysa... Batının medeni olmadığına dair o kadar çok örnek vardır ki geçmişe dair... Gandi der ki mesela; ‘ülkemde fevkalade barbar olan İngilizlerin kendi ülkelerinde ve kendi toplumuna karşı ne kadar da medeni olduğunu görünce tanıdım Batıyı...’ En büyük yanılgılarımızdan birisi de söz konusu barbarlığın geçmişte kaldığını zannetmemiz... Oysa Batı şimdilerde insanlığı ‘resetleme’nin hesabını-planını yapıyor.
Din metafiziktir dedik. Bu yüzden idraki aşan şeylere ‘inanmak’ müslümanın ayırt edici yanını temsil eder. Günümüz insanı için sorun da tam burada zaten... Oysa gayb bir yanıyla zahiren göremediğimiz şeylerken (cennet, cehennem, melek, şeytan cin gibi), bir yanıyla da ‘geleceğe’ dair olandır. Buradaki gelecek tanımlaması ‘gayret’i gerektirir. Bura daki gayret ‘sefer’i temsil eder. Zafer sizin değil Allah’ındır çünkü...
Üstünlük kötülere geçmiştir ve tekrar sağlanamayacak gibi bir anlayış itikad zaafiyetidir. İşte bu yüzden selefisi de, şiisi de, vehhabisi de, akıl dincisi de, tek kaynakçısı da, hadis-sünnet düşmanı da, dinin inceliklerini idrak edememekte ve kendi etrafında fasit daire çizmenin ötesine geçememektedir.
Kur’an’da geçen Hz. Musa ile firavunun hikayesini bilirsiniz. Arkada ordu, önde deniz... Gazze haritasını gözünüzün önüne getirin... Ne kadar benziyor değil mi... Gazzeli ‘Musa’yı (AS), siyonist ordu firavunu temsil ediyor olmasın!... Görünüşte kaçacak hiçbir yer de yok. Kaçma niyetleri de yok zaten... Ama hikâyenin sonu malum olduğu üzere Kızıldeniz'de bitiyor.
Ebrehe'nin hikayesi de öyledir. Minik minik kuşların kocaman filleri nasıl yendiğini anlatan Sure... ‘Şu hayatta kendini ne zaman kuşlar gibi küçük ve savunmasız hissedersen hemen o sureyi hatırla. Biz de büyük ya da güçlü olan kazanmaz oğul! Allah (c.c) kimin yanındaysa o kazanır. Bizde imkânsız diye bir şey de yoktur. Kûn fe yekûn vardır! Çünkü O (c.c) ol der ve olur. Biz de kuşlar filleri yener.’ demiş mesela Gülay Çavuşlar...
Aslında sorun onlarda değil bizde... Zira onlar kendi kaynaklarından ulaştıkları bilgilerin gereğini yapıyor. Kendi kutsal kaynakları da sonlarının bu süreçte geleceğini yazıyor. Ortalığı bu yüzden kızıştırıyorlar. Yanlarına aldıkları evangelistlerle ‘tanrı’yı (Allah’ı değil) kıyamete zorlama diye bir inançları var; ‘madem biz yok olacağız, hep birlikte yok olalım’ anlamında... Kutsal kaynaklardaki savaş olacak gerçekten de... Ama ne var ki; bu savaşın kazananı siyonizm değil ‘hak’tan yana olanlar kazanacak... Vesselam...