İlber Ortaylı’dan sonra Ahmet Davutoğlu’nun kültür kavramını nasıl kullandığına bakalım. Çünkü bir yanlış, topluma öncülük iddiasında olanlar üzerinden düzeltilir. Bu düzeltme, Necip Fazıl’dan İsmet Özel’e devam edecektir. Ben bu yaptıklarımı şimdilik denize atıyorum. Bundan ötesi Hâlık’ın bileceği iştir. Joker kavramlara itibar edenler sadece bu isimler değil…
“Bilgeler kavramlar üzerinden, cahiller kişiler üzerinden konuşur.” (H. Yasaları) Bu metinlerin kişilere değil, kavramlara yönelik olduğu açıktır. Bir metinde önce kavramların doğru kullanılmasına bakarım.
Çünkü kavramlar motor, kelimeler aksesuardır. Kavramlar yanlışsa o metin
kelime mezarlığıdır. Dünyanın en büyük mezarlıkları, kitap fuarları ve kütüphanelerdir.
“Bir toplumun medeniyet aidiyetinin, kültürel kimliğinin, kurumlarının ve dışa yansıyan biçimsel formlarının oluştuğu tarihi süreç de sabit bir veridir.” (Stratejik Derinlik, A. Davutoğlu, Küre Y. S. 22, 2011, İst.)
Kültür; bir milletin değer hükümlerinin bütünüdür… “Değer hükümlerini” batıda yedi düvel aklı, doğuda İslam tayin eder. Batıyı, batının kendisi; doğuyu Allah tanımlar. Bu durum parmak izlerinden
“çok daha net” bir gerçektir.
‘Kültürel kimlik’ Türkiye için de veri kabul ediliyor. Kültür budur işte; her milleti harmanlayan, her toplumun ortak paydası olan ‘beynelmilel’ bir kabuldür. Söz konusu olan ‘kimlik’ ise; bunun temelini kültür değil, ‘din’ tayin eder. Doğrusu
İslami kimlik olmalıydı; başka hiçbir şey kimlik tanımına temel teşkil etmez. Müslüman Türkiye, toplumlardan bir toplum değildir. Çanakkale savaşının mahiyeti, bizim “biricikliğimizin” en görünür ispatıdır. Terazinin bir kefesinde Türkiye, diğer kefesinde yedi düvel var. Bunu gözden kaçırmak, Türkiye’yi gözden kaçırmaktır. Türkiye’yi kültür ortak paydasına dâhil edersen, Anadolu’yu yedi düvel ile harmanladın demektir. İki asırdır yapılan budur…
“Bir şeye ne ile atıf yaparsan, matufun temeli odur; atıf, matufa temel teşkil eder.” (H. Yasaları) Bu söz, birer balon olan, kültürel kimlik, İslam felsefesi, İslam rönesansı gibi bütün müfsit kavramların iğnesidir. Bu tür kavramları kullananların dilbilgisi yoktur.
Kültürel kimlik kavramında, kültür kavramı ile kimliğe atıf yapılıyor.
Kimlik, kültür ile temellendiriliyor. Bizde kimliğin temeli, referansı İslam’dır. Yanlış temellendirmeye misaller: Felsefi İslam tanımında, İslam’ın felsefe ile temellendirildiği, tasavvufi İslam tanımında, İslam’ın tasavvuf ile temellendirildiği, İslam rönesansı tanımında, rönesansın İslam ile temellendirilmeye çalışıldığı görülüyor. Hâlbuki İslam’ın temeli felsefe ve tasavvuf değil, vahiydir. Rönesansın temeli İslam değil, batının kendi tarihine atıf yapması, eski canlılığını aramasıdır. Bizde bunun adı ihya hareketi, yani tövbe edip, İslam’a rucû etmektir.
Gökten inen ile batının uydurduğunu harmanlamak, Graham Fuller’in işidir. Allah’ın Müslüman’a, ‘Müslüman’ tanımını emrettiğini, aksi halde bu emrin üzerinin çizilmiş ve değiştirilmiş olacağını hatırlayalım. Kimliğe temel teşkil eden kavramın ise Allah’ın emrettiği kavram olması gerektiği kesindir çünkü
tevhidi kavramlar, yama, takas, vekâlet kabul etmezler. İzahımızın aksini, tevilini yapmaya kalkmak, muhkem ayetleri (Maide 13-Hac 78-Fussilet 33) (hâşâ) tartışmaya açmaktır. Kültür iki asır önce icat edildi; iki asırdan geriye doğru (12 asır boyunca), kimlik tanımınız nasıldı?
Kültür (kültürel kimlik), Unesco’nun “
eğitim, bilim, kültür teslisinin” bir parçası olduğu için bütün dünyanın ortak malıdır ve küreselleşme çukurunun baltası, veri tabanıdır. Küreselleşme çukuru, kültür gibi joker kavramlarla kazılır.
“Cümle kurmak devlet kurmaktan daha zordur.” (Hakikatin Yasaları)