Dünya iki yıldır bir eşikten atlıyor sanki. Her şeyin bir eşiği var. Ağrı eşiği, kapı eşiği, dikkat eşiği, kandırılma eşiği…Bizler etkilenmeye ve etkilemeye, ayartılmaya, kandırılmaya açığız. Yaradılışımıza uygun olarak; gördüğümüz, dinlediğimiz, okuduğumuz, izlediğimiz, yediğimiz, görüştüğümüz insanlar dahil her şey bizi biçimlendiriyor (ya da formatlıyor) . Bu yüzden seçici olmak zorundayız ve seçici olabilme kudretine/iradeye de bir ölçüde sahibiz. İnsan doğduğu andan itibaren okur, dinler, seçer, tasnife başlar, biriktirir. İşte budur tek hazinemiz. Seçme özgürlüğü ve kudreti. Yani yeniden formatlama gücü. Bu kudreti kendimizden de öte büyük, bütünün faydasına , tarafına kullanmalıyız. Ki bu şahitliğe agah olmakla ve şahit olduğumuz şeyi tefekkür etmekle oluyor. Bu hazineyi kaptırırsak hayatta kalırız lakin insan olarak kalabilir miyiz? Singularity de bir eşya, şey, nesne olabiliriz belki. Duyu organlarımız ve sezgilerimiz duyargalarımızdır. Bu gökkubbede söylenmiş söz kalmamış derim hep. Ancak bizler “unutan” insanlar olarak hatırlatılma ihtiyacındayız.
Mekanik saat tamircisi, düşünür ve yazar Şule Gürbüz etraflıca söylemiş :” İnsan yetişmekte olan biri olarak bir zevk oluşturur ama daha önemlisi neyin yanında durması, neyin kıymettar olduğu, daha önemli ve seslendirilmesi gereken dünya ve ufukla ilgili bir duyuşu olur. Bağ demek; yakın bulmak ve sevmekten ziyade haklı bulmak, güzel bulmaktan ziyade doğru ve gerçek bulmaktır. Ben eğilip kendi kalbini dinleyebilmiş, bunda dinlenir şeyler bulabilmiş ve kendi özünü mümkün mertebe kurabilmiş yazar ve şairleri önemsedim ve binlerce tekrarın içinde başka bir sesi onlarda duydum. Duymayı kıymetli bulduğum sesler bir antikitesi de olan, bu günün derdinin ve ya gününün etrafında dönüp durmayan kimseler oldu”.
2022 güncel , aktüel ve görünür olana kafalarımızı gömerek dertlerimizi, sevinçlerimizi ve hırslarımızı tavaf etmenin çok çok ötesinde haklı doğru ve gerçeğin yani hakikatin yılı olsun.