BİZ NE KADAR BİLİYORUZ?
Nevzat Dede


Sevgili kardeşlerim,

Bir arkadaşınızla karşılaştığınızda sizin ondan daha fazla bilgi sahibi olduğunuzu nasıl anlarsınız?

Ben arkadaşımdan daha çok biliyorum diyebilmeniz, her zaman mümkün müdür?

Siz; ”Ben arkadaşımdan daha fazla bilgiye sahibim” diyerek kendinizi bir başka arkadaşınıza tanıttınız. Ya kendisinden fazla bilgi sahibi olduğunuz arkadaşınız sizden fazla biliyorsa ve sizden fazla bilgi sahibiyse…

Bunun için bir sınav yapılması, belli konularda sorular sorulması ve bilginin ölçülmesi gerekir, değil mi?

İşte o zaman kimin daha çok bilgi sahibi olduğu ortaya çıkacaktır.

Bilgisi arkadaşından daha az olanlar…

Sakın üzülmesinler. Çünkü “Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıptır” değil mi, kardeşlerim.

Sonra; “İlim, beşikten mezara kadardır – Hazreti Muhammed (s.a.v)” hadisi Şerifini (sözünü) duymuşsunuzdur.







Sonra, bilmekte çeşit çeşittir.

1- Adam, bilmez. Ama bilmediğini bilir.

Böyle olanlar eksikliklerini bildiklerinden öğrenmeye meraklıdırlar. Araştırır, sorar ve öğrenmek istediği şeyi bilinceye kadar işin peşini bırakmazlar.

2- Adam, bilir. Bildiğini bilmez.

 Böyle olanlar ilim denizinden, içtikçe içer, içtikçe içerler. İlme doymazlar. Ancak bilgilerinden pek kimse yararlanamaz. Çünkü kendilerine güvenleri yoktur.

3- Adam bilir. Bildiğini bilir.

İlim (bilgi) nedir? Gerçek bilgi kimdedir? İlim karşısında kendi durumu nedir? Bunları bilir. Bunlar bazı büyük âlimlerimizin dediği gibi;

“Ben bir şey biliyorum. O da hiçbir şey bilmediğimdir” Veya bir başkası;

“Bilmediklerimi ayağımın altına koysam, başım gökyüzüne değerdi”

“İlim bir umman (deniz) dır. Bizim bildiğimiz ise bir fincan su kadardır”

Yunus Emre’de bu konuda diyor ki;

“İlim, ilim bilmektir/ İlim, kendin bilmektir.

Sen kendini bilmezsen/ Ha bu bir kuru emektir”

4- Adam bilmez. Ama bilmediğini de bilmez.

İşte en tehlikelileri bunlardır. Ben bir şeyler biliyorum zannıyla ortalığı karıştırır dururlar. Böylelerini pek kimse de dinlemez, zaten. Bunlar kendi eksikliğini bilmediklerinden öğrenme ihtiyacı da hissetmezler. Kendilerini ve yanlarında kimler varsa onları, çevredekilere rezil (utanılacak durum) ederler.

BİL İLİM SINAVI

Tarihte adını çok duyduğumuz bir  “Haccacı zalim” lakaplı bir Vali varmış.

Bir gün çıktığı Pazaryerinde bir köylüye rastlamış. Köylü, köyünden getirdiği sebze ve meyveleri pazarda satıyormuş.

Haccac köylüye dönerek bir soru sormuş.

Ama köylü bu soruya doğru cevap verememiş. Haccac, kemen köylünün yanındaki onun 15 – 16 yaşlarındaki oğluna aynı soruyu yöneltmiş.

Çocuk bu soruya doğru cevap vermiş. Haccac adamlarına dönerek,

“Bu cahil köylüye 20 sopa vurun. Çocuğa da 20 altın verin” diye emretmiş.

Babasının cezaya çarptırılacağını gören çocuk haccac’a dönerek;

“Değerli Valim” demiş.

“Bakın sorduğunuz soruyu ben bildim. Çünkü babam aslında ilme gönül veren bir insandır ve benim okuyup öğrenmem için büyük bir fedakârlıklar yapmıştır. Ama kendisi sorduğunuz soruya cevap verememiştir. Çünkü babamın babası, maalesef babamın okuyup öğrenmesi için gerekli çalışmaları yapmamıştır. Eğer cezalandırılacak birisini arıyorsanız, dedemi bularak ona ceza vermelisiniz. Dedem ise şu anda hayatta değildir”

Haccac, başını iki yana sallamış ve “bu çocuğu 20 altın daha verin ve babasını da salıverin” diye emir vermiş.