“Dünyada kültürden daha kaypak bir kavram yoktur… Bu kaypak ve karanlık lafızları aydınlatma konusunda başarıya ulaşamadık.” (Cemil Meriç, Kültürden İrfana, Sayfa, 31-41) Cemil Meriç sadece birkaç kavramla ilgilenmiş ve hakkından gelemediğini kabul etmiştir. “Kişi noksanını bilmek gibi arif olmaz.” O bilmediğini kabul ederek arifliğini ispat etmiştir; en azından O, kültür kavramını tanımlayabildi. Başkaları hem bilmiyor;  hem de bilmediğini bilmiyor.

     Cemil Meriç sadece kültürü değil bütün kavramları bilmiyordu. Neden? Çünkü o bir akademisyen… Hiçbir hoca, âlim, yazar, kariyer ehli, “kültür şudur, şu sebepten dolayı kullanılmalıdır ya da üzeri çizilmelidir” şeklinde nihai bir metin yazamadı. Neden? Çünkü hiç kimse dünyadaki bütün kavramları “teşhis, tasnif, tasfiye/filtreye” tabi tutamadı. Bu teşhis zinciri bilinmediği için hem kendi kavramlarını bilmiyorlar; hem de batıdan kavram aşırıyorlar. Teşhis yoksa tedavi de yok. Mesela Yaşar Nuri Öztürk, “İslami Kavramlar” adı altında iki kitap yazdı ve o iki kitabın hepsi ıstılahtır; İslami bilgi demetidir, malumattır.

    Kavramlar bir bütündür, parçalanamaz. Ziya Gökalp, Cemil Meriç gibi birkaç isim, kültüre bir ara kuşku ile baktılar; hepsi o kadar. Kavramlar kültürden ibaret değil ki! Terazinin bir kefesine İslami kavramları, diğerine tüm ithal/türedi kavramları koyamayan Necip Fazıl, İsmet Özel, hiç kimse kavramlardan fasıl bile açamadı. Birisi İslam’a kültür, diğeri ideoloji dedi.

     Kavramları bilmesek olmaz mı? Bu sorunun tam tercümesi; “düşünmesek olmaz mı” demektir. İsimler (ev, elma, armut, yol, hava vs.) ile değil; kavramlar ile düşünürüz. İnsanda kalp ne ise düşüncede kavramlar odur. Araçta motor ne ise düşüncede, dinde, kimlikte, kavramlar odur. Kavramları bilmeyenin kıyameti kopmuştur; sinir uçları alınmıştır; beyin ölümü gerçekleşmiştir. Kavramları bilmeyen kişi düşünce ishali olmuştur. Bu nedenle o kişi dünyadaki müesses nizamın kavramları olan; “kültür, tanrı, ideoloji, aydın, entel, sel-sal ile sonlanan kelimeler, batı medeniyeti inşa kavramları ve yamalı kavramlar” ile tamamen zan, vehim, kuruntu üzerine konuşur. Bu durum; kimin eli kimin cebinde olduğu belirsizliğini doğuruyor; niceleri bu belirsizlikten besleniyor.

     Belki hiç mektep görmemiş bir Anadolu insanı söyledi şu ünlü kavramı: Diplomalı cahil! Bu tanımdaki cahillik; “kimlik, İslam ahlakı, Çanakkale ruhundan” kaynaklanan zaafa işaret eder; yoksa malumata taalluk eden bilgi eksikliği değil…

     Onun kayıtlarında; kültür, ilah, tanrı kavramlarını tevhidi filtreye tabi tutan bir metin yok. Onun kayıtlarında dünyanın bütün kavramlarını “teşhis, tasnif, tasfiye, filtreye” tabi tutan bir metin yok. Onun duvarlarında hiç olmazsa isimlendirmeleri esas alan; “Karamanoğlu Mehmet Beyi Arıyorum” şiiri yok; yok, yok, yok! Çünkü o diplomalı bir cahil.

     Onun kayıtlarında stadyumda zarın ayaklarla atıldığı, cahiliyenin 12 çekeri, tuzak bilgi sistemleri (felsefe grubu), vatansız dünya vatandaşının ne olduğuna cevap yok. Diğer vasıflarının lafı mı olur?

     Kariyerizm, bir unvan endüstrisidir. Cemil Meriç bu endüstri dünyasında mamul madde olmaya itiraz eden tek kişidir. Unvan ehlinin bütün dünyadaki ortak dili ithal kavramlardır. İthal kavramlara vekâlet kavramları da diyoruz. Din, kalem, kariyer ehli, tek dünya devletine temel teşkil eden ithal ve türedi kavramları kullanarak, küreselleşme çukuruna vekâlet ediyorlar. “İstediğin kavramı kullanacaksan,  aidiyet kavramları bağlayıcı değilse, Kuran niye var?”  diye adama sorarlar. Kuran; “O’nun kelimelerini değiştirebilecek yoktur.” (18/27) diyerek, kendi kelimeleri üzerine bina edilen ve ithal kavramları reddeden bir kitaptır. Meallerinde, fetvalarında, Allah’a tanrı denebilir fetvasını veren/kabul edenler kavramları bilmediği için eksenleri külliyen kaymıştır. Kavramları bilmeyenin (bilene rastlamadım) düşünme vasfı ve hiçbir başarısının sürdürülebilirliği yoktur. “Hakikate açığım!” diyen, kavramları buradan öğrenir.