Ramazandı, bayramdı, seçimdi derken, yazın gelmesi ile birlikte düğün mevsimi de bütün hızıyla başladı. Ardı ardına gelen davetiyeler yaz aylarının neredeyse bütün hafta sonlarının dolduğunu gösteriyordu. Üstelik her biri bir başka memlekette ve aynı hafta sonunda… Hepsine gidebilme şansımız bazen olmuyor.
Düğün sahiplerinin heyecanı, sevinçleri düğün davetiyelerine yansıyor adeta. Gelen davetiyeler aşağı yukarı birbirinin aynı, hepsi de özenle seçilmiş kartlarda; sünnet düğünü ya da evlenecek çiftlerin mutlu gününde bizleri aralarında görmek istedikleri farklı cümlelerle ifade edilmiş. Davetiyenin birinde en alta; ‘’Not: Silah Atılması Yasaktır.’’ Yazısını görünce şaşırmadım desem yalan olur. Davetiye Afyonkarahisar Merkez’de yapılacak bir düğün içindi. Düğün geleneklerine göre yapılacak belliydi ama bu notu düşmenin anlamı neydi. Acaba hala düğünlerde silah atılıyor mu? Hem de şehrin göbeğindeki bir düğün için düğün sahibi uyarıda bulunuyor.
Düğün, Afyon geleneklerine göre yapılacak dediysem de eski gelenekler kendiliğinden çağa ayak uydurmuş, bazı adetler geçerliliğini yitirmiştir. ‘’Dedem elma getirir, zaman bunu götürür’’ hesabı…
Geleneklerimiz geçim şartlarına, artan nüfusa, bağlı olarak değişim göstermektedir. Dünürlükler şehirlerarası hatta ülkeler arası olduğu için, her yörenin farklı adetleri ortak noktada birleştiriliyor çoğu zaman.
Artık oğlan anneleri kapı kapı gezip kız aramıyorlar. Birbirlerini tanıyıp anlaşan çiftler, kararlarını verdikten sonra aileler devreye giriyor. Bazen geleneklere uyarak, bazen kendilerince çözüm yolları bularak dünya evine giriyorlar.
Eskiden öyle miydi? Evleneceği eşini tanımadan, görmeden evlenen pek çok bildiğiniz, duyduğunuz vardır. Bunlardan biri benim de çok yakından tanıdığım ve hatırladıkça buruk bir hüzün duyduğum akrabam…
Evlenme vakti gelen Ahmet’e bütün aile seferber olur kız bulmak için. Ahmet diğer delikanlılardan farklıdır. Daha önce üç ağabeyi evlenmişti. Üçü de annelerinin uygun gördüğü eşlerle. Görmeden, tanımadan; o zaman gelenek böyle idi. Büyükler ne derse o olurdu. Ahmet bu şekilde evlenmek istemiyordu. Beyaz tenli, ay yüzlü, uzun boylu inçe narin bir eş hayal ediyordu. Birde okumuş olacaktı. Kızların okutulmadığı o dönemde en azından 5’i bitirmeliydi. Evlenmeden önce mutlaka görmek istiyor evleneceği kızı. Ahmet, tanımayı bir kenara bıraktı, sadece görmeli, beğenmeliydi.
Ahmet yakışıklı, boylu poslu, renkli gözlü, zamanını ilerisinde yaşayan modern giyimli bir delikanlıydı. Mahallenin kızları hepsi de hayran Ahmet’e. Önerilen kızların bir kusurunu bulur, beğenmezdi. Çevrelerinde bildik tanıdık, eş dost ‘’Şurda bir kız var, ‘’ dediklerinde ne yapıp edip o kızı görüyor ve beğenmiyordu.
Nihayet bir gün uzaktan bir akrabaları, komşularının kızını öneriyor. Ahmet, kızı görmemiş, bilemiyor. Ahmet’in bu kızı bilememesi evdekileri çok şaşırtıyor, her kıza bir bahane bulan Ahmet, buna bir şey diyemiyor. Çünkü mahalleleri Afyon’un bir ucunda, kız da evden hiç çıkmıyor. Kızla açık açık buluşma görüşme şansı hiç yok. Akrabası ‘’Sen bize gel, saklan, ben bir bahane ile kızı çağırayım sen de gör. ‘’diyor, Ahmet’te bu teklifi kabul ediyor.
Belirlenen günde Ahmet gidiyor, saklanıyor, saklandığı odanın tahta kapısının budağını gözüne kestiriyor. Kapı bir komşusuna sesleniyor, akraba kadın. ‘’Gurbetteki oğlumdan mektup geldi kızı gönder de okuyuversin ‘’ Kız geliyor, boylu poslu, ayın on dördü gibi. Ahmet gözünü budaktan ayıramıyor, bir de okuyuşu var billur. Ahmet saklandığı yerin bahçeye bakan penceresinden kimseye görünmeden çıkıp gidiyor. Evdekilere ‘’Tamam’’ diyor ‘’ Bu kız olsun.’’
Büyük sevinçle düğün hazırlıkları başlıyor, dünürlükler, kız istemeler, söz kesmeler, şerbet içmeler, nişan, gelin hamamı, esbap kesme, bir hızla devam ediyor. Ne kız görüyor damadı, ne damat görüyor bir daha kızı. Nikâh, vekillerle kıyılıyor. Taşa çıkıyor isimler; askıda, on beş gün bekliyor. Kına gecesi, oğlan kınası derken, düğün bitiyor. Güveyi odasına gönderiliyor, sırtına vurula vurula.
Gelinin çeyizleri ile döşenmiş odaya giriyor Ahmet, ufak tefek bir gelin bekliyor kendisini. Yüzünü açıyor ki; gördüğü, beğendiği kız bu değil. Büyük bir öfkeyle çıkıyor odasından. Kimse ne olduğunu anlamıyor. Zavallı gelin teliyle duvağı ile öylece kalakalıyor.
15-20 gün oluyor Ahmet yok ortada. Ahmet’in babası yataklara düşüyor üzüntüsünden. ‘’Ben ne yapacağım şimdi, bu oğlanın yüzünden el âlemin yüzüne nasıl bakarım.’’ Dövünüyor da dövünüyor. Sonunda olayın iç yüzü anlaşılıyor. Meğer Ahmet kızı görmeye gittiğinde, bakması gereken kızın işi olduğu için annesi onun küçüğünü göndermiş. Önayak olan akrabaları da hiç sesini çıkarmamış. Zaten küçüğü güzel olduğundan büyükten önce nişanlanmış. Ahmet için dünürler gidince haliyle büyük kızı istemiş oldular bilmeden.
Ahmet; ‘’Hayat bir çuval mercimekmiş, taşı da benim ağzıma geldi’’ diyerek uzun yıllar mutsuz yaşadı. Kendi mutlu olmadığı gibi, hiç suçu günahı olmayan eşine de hiç huzur vermedi. Sık sık ‘’Küçüğünü gösterip, büyüğünü kakaladılar’’ diye isyanını dile getirdi. Bu kadar hor görülmesine rağmen eşi bir dediğini iki etmedi, ‘’Allah böyle yazmış ‘’diyerek kaderine boyun eğdi. İki ömür böyle geçti gitti.
Şimdi ki gençler çok şanslı, en azından birbirlerini anlıyor, tanıyor. Bir de mutlu olabilseler bari.
Bunları düşünürken, gündeme gelen bir haberle sarsıldık. Bu haber;
Afyonkarahisar’ın merkez ilçesine bağlı Beyyazı beldesinde bir düğünde çekilen görüntüler izleyenleri dehşete düşürdü. Amatör kameralara yansıyan olayda bir düğüne katılan davetliler, silahlar ve tüfeklerle rastgele etrafa ateş ediyor. Bu sırada oyun alanına gelen ve pantolonunun arkasından çıkardığı gözlenen silahı çıkaran yaşı ufak çocuk bir süre burada etrafı izliyor. Zaman sonra namluya mermiyi de kendi süren çocuk, etrafa yaklaşık 5 el ateş ediyor. Çocuğun eline silah verilmesi ve etrafa tehlike oluşturacak şekilde ateş etmesi, sosyal medya da büyük tepki topladı. Düğünde bulunan diğer çocuklar da, yere düşen mermileri topluyor.
İnanılır gibi değil. Neyse ki can kaybı olmadı. Ne yazık ki bazı düğünler bu yüzden facia ile sonuçlanıyor. Silahlar atılmadan sevinçle coşkuyla kutlu olsun düğünler.
Bin bir umutla girilen dünya evleri, ömür boyu mutluluklarla aydınlansın…
Mürşide AYHAN