Nevzat Dede
Çocuklarla… yazı serisi
[email protected] Sevgili çocuklar,
Ben yazılarımı ilköğrenim 6, 7, 8 ve daha üst sınıflarda öğrenim gören çocuklar için yazıyorum. Daha küçük sınıfta ki çocuklar benim yazılarımı pek anlamaya bilirler. Ancak daha büyük sınıfta olanlar ile iş sahasına atılmış büyükler de size yazdığım çocuk yazılarımı seve seve okuduklarını öğrendim.
“Sevgili kardeşim… Bulunduğun sınıfa gelebilmek için bir emek, bir çaba harcadın mı?” diye sorsam, bana ne diyeceksiniz?
“Evet, Nevzat Dede…” diyecek, “hem de nasıl çalıştım bir bilsen… Öğretmenlerim, çalışmalarımı ve benim bilgilerimi kontrol etmek için zaman zaman sınavlar yaptılar. Bu sınavlarda geçer not alabilmek için terledim durdum.”
“Sonra da benim bilgilerimi yeterli görmüş olmalıdırlar ki benim bir üst sınıfa geçmeme izin verdiler.”
Siz derslerinize çalışırken sınıfınızda derslerine çalışmayan, yaramaz ve haylaz bir çocuk olsa (ki vardır böyleleri) tabii onun dersleri ve karne notları zayıf olmaz mı?
Bu çocuk, sizin dersinizi veya sınıfınızı geçtiğinizi görünce ağlasa, sızlansa;
“Ben de bu dersi veya sınıfımı geçmek istiyorum” dese, ona;
“
Bak evladım, “Çalışan kazanır…” demezler mi?
Sevgili çocuklar,
İşte hayat böyledir. Bir şeyi elde etmek için, bir sınıfı geçmek için, bir makama gelmek için mutlaka çalışmak lazımdır.
Çalışmayan ve tembellik edenler, ne istedikleri şeyi alabilirler ne de yükselebilirler.
Siz, siz olun, mutlaka çalışın ve başarın.
Çalışmadan kazanmak, bir emek vermeden makam sahibi olmak isteyenlere Nasreddin Hocamız bakın, nasıl güzel bir ders veriyor.
NASREDDİN HOCA NE DİYOR Hoca. O kadar az ve öz konuyor ama bizlere o kadar büyük dersler veriyor ki… Fıkralarını okurken, hem düşünüyoruz, hem de eğleniyoruz.
Yine günlerden bir gün, Nasreddin Hocamız pazara gitmek için evinden çıkmış. Yolda oyun oynayan mahallenin çocuklar hocanın etrafını sarmışlar.
“Hocam nereye gidiyorsun” demişler. Hoca da onlara;
“Çocuklar, ben kasabanın pazarına gidiyorum” demiş.
Çocuklar hep bir ağızdan bağrışmaya başlamışlar.
Kimi; "Hoca bana çakı al!" demiş. Kimi; "Hocam bana şeker getir!" demiş. Kimisi de "Hocam bana düdük al!" diye bağrışmışlar.
Çocuklar arasından bir çocuk cebinden bir on kuruş çıkarmış ve Hoca’ya uzatarak;
"Hocam, bana pazardan bir düdük alabilir misin?" demiş.
Nasreddin Hoca çocuğun uzattığı on kuruşu almış, kuşağına sokmuş;
“Haydi, çocuklar… Kalın sağlıcakla” deyip yola koyulmuş.
Bu arada zaman ilerlemiş, ikindi vakti olmuş ve güneş batmaya yönelmiş. Hocaya sipariş veren çocuklar onun yolunu
“dört gözle gözetlemektelermiş”
Bu arada Hocamız pazarda satacağını satmış, alacağını almış, evinin yolunu tutmuş.
Mahalle de oynayan çocukların yanına gelince, çocuklar yine onun etrafını sarmışlar ve hep ağızdan;
"Hocam benim çakım nerede?", "Hocam benim şekerimi aldın mı?" demişler.
Derken Hoca elini kuşağına atmış, bir düdük çıkarmış ve kendisine para vererek sipariş yapan çocuğa uzatmış.
“Al oğlum…” demiş. “Öttür düdüğünü bakalım”
Çocuk düdüğü eline almış, ağzına götürmüş ve sevinçle öttürmeye başlamış.
Hocamız bu hali şu veciz sözle özetlemiş.
"
Parayı veren düdüğü çalar"