Bugünlerde Hıdırlık ’da bir başkadır havalar,

Çiçekleri çağlaya döndü mü badem veren ağaçlar?

 

Üstümde ağır bir yük, ayağımda korona prangası,

Bırakmıyor peşimi, üşüşüyor başıma yılların anısı…

 

 

Şimdi doğa kendi ile baş başa, göklerdeki sırdaşına daldı,

Güzelliğini yaşıyor dağlar, meydan börtü böcek, kuşa kaldı.

 

Zaman çalıyor, başa sarıp; bıkmadan eskiyen musikisini,

Teli kırık anıların sazıyla, söyletiyor durmadan özlemini,

 

Geçmişe bakan pencerem, bir gurbet türküsünde, yanık yanık,

Geçiyor gözlerimin önünden anılar, durmadan boz bulanık.

 

Gidiyor pencereme baka baka zümrüt gözlü bahar,

Camlarımda yağmurlu gözlerimin izi var.

 

 

Yokuşa yokuşa sürdürülse de hayatlar,

En karanlık geceleri güneş; ışığında yıkar.

 

Ömürler dokunur ince ince hayat tezgâhlarında,

Keçeleşmiş duygularımın, ipeksi dokunuşunda.

 



Harcanmış zamanın, buruk vedalaşmaları,

Görünmez duvarlar mı kapatıyor zamanları?

 

Şafağında söküyor gurbet, alaca belece,

Özlem susmak bilmiyor, sızlıyor merhametsizce,

 

İçimde gizli ses fısıldar‘’ sakın telaşa gömülme!’’

Vesvese Dedenin Türbesi var; umutlar yakın, üzülme!

 

 

Moral bulsam, cesaret alsam korunaklı,

Kırk gün çile çeksem Mısri Camii bağlantılı,

 

Birden habersizce çıkıverse yoluma,

Demir Yalayan’ın ersem sabrına...

 

Herkesten ayrı kalmış türbesine takıldı gönlüm,

Yer mi bulamadın? Sordum, ‘’yok ‘’dedi ‘’Şehre küstüm…’’

 

 

Küssen de şehrine; kim bilir nasıl yandın?

Giderim demekle, gönül gider mi sandın?

 

Yüreğimin bir kıyısında hüznü Sarıkız’ın;

Beliriverir kayboluşu kayalar arasında ansızın.

 

Yarenlerin sırrı, dünyaya mı, kalplere mi?

İzleriniz nerede? Şimdikiler samimi mi?

 

İmaretin avlusunda camisi, hamamı,

Mermerlerin gizeminde saklar, dini imanı,

 

Bedestenin yanından Taşhan’a çıkar yol,

Onlarda tarihin yaşanmışlıklarından birer sembol,

 

Bir Sevda Kayası var, çığlığı gelir Kale’nin arkasında,

Duyabilir misin? adı sıkça geçer yazdığım romanımda,

 

Kavuştursun, yolların kavşağı;  ayrı kalıp da özleyenleri,

Belki bir sabah, belki öğlen, ikindin  belki akşamüzeri...

 

Çaresizliğe çare olan Sahipler Sultanı kentinde,

Dalsam derinlerine, Sultan Divanı Mevlevihane’sinde…

 

Hükümet konağı gibiydin yıkılan; bari sen dayan!

Zafer Müzesi de olmasa; bomboş, geniş bir alan…

 

Yüreğime sığdırmışım koca Kale’yi,

Vatan aşkıyla yanan Kocatepe’yi,

 

Senden öğrendim acıların üstesinden gelmeyi,

Sen evliyaların, erenlerin manevi şehri...

 

Baharı arıyorum şehrimde, umut ile sevdanın düşü ile

Uzaklardan yollarım selamımı, boynumun bükülüşü ile

 

Ey! Kale’min dizdarı, aç artık hasret kapılarını geç olmadan,

Geleceğim, çağır beni İlkbahar bitmeden, çiçeklerin solmadan…

 

Hıdırellez diye tuttum dileklerimi, bolluk, bereket, mutluluk,

Zor günlerimizde bitsin virüs;  ille de sağlık, sağlık, sağlık…



 

Mürşide OKLU AYHAN