Ve yapraklar…

Nemli ağır kızıllıklar...

 

Devasa ağaçlarda, pamuk ipliği ile bağlı,

Sararmış rengiyle yere bakıyor, toprak ala tavlı,

 

Yavaşça bırakırken kendini dalından, 

Uçuşarak gelip okşadı yanağımdan.

 

Yapraklar son nefesini verirken, 

Gülümsedi yere düşerken.

 

Peşinden damladı yağmur tanesi,

Gözümün önünde havalandı ağaç serçesi.

 

Düşen her yaprağın yasını tutuyorlar,

Sakin sakin, beni de ıslatıyor yağmurlar.

 

Rüzgâr nazlı nazlı, bazen hırçın,

Estiriyor ortalığı vızıldayarak çın çın…

 

Her şeye rağmen, canlı, 

Yüzüyor sular içinde nilüfer yaprağı.

 

Ağlaya ağlaya göle dönmüş sular,

Ağlamanın sonu yok diyor, platin yüzlü taşlar…

 

Büyükgöl, Seringöl,  Nazlıgöl 

İncegöl,  Deringöl, Sazlıgöl…

 

Küçükgöl… Hepsi birden Yedigöller,

On dört pınardan çağıl çağıl gürler.

 

Sırrına ersem bu yedilerin,

Yedi renkle bürünmüş rengârenkli pelerinin,

 

Seslensem duyar Yeditepeli şehir,

Yalnız bırakmaz oluverir haşır neşir.

 

Sığdırmış; yedi günü, yediveren, Yedi bölgeye,

Toplayıp başına, oturmuşta, en yükseğe…

 

Yedi uyuyanları, hatırlayıp, yeniden doğmak üzere, 

Hayat, söz veriyor gelecek güzel günlere…

 

Yağmurlar toprağı eşerken, fırçadaki renk sarı, 

Bastığım her yer hüzün, zirvesinde gördüm hazanı...

 

Hüzünle uğurladım yok oluşunu, kutladım, dökülen yaprakların,

Muhteşem renklerle, hazin hazin gidişini Sonbaharın...

 

Kışlar gelecek, baharlar, yazlar… Dönüp duracak mevsimler,

Unutmayacağım, unutamayacağım hazanın bitişini.  Aklımda Yedigöller…

 

 

Mürşide OKLU AYHAN