Şu bilinmelidir ki; İslam ne bu dünyaya dairdir ne de ahirete… Zira insan hayatı burada (dünyada) başlamamış, ahirette de sona ermeyecektir. 'Zaman' sınırı elbette insan ve dünya içindir. Zira ebedi ve ezeli olan sadece Allah’tır. Hayatın dünyaya ilişkin kısmı aslında bir açıdan en önemsiz, bir diğer açıdan en önemli parçasıdır. Önemsizdir; çünkü öncesi ve sonrası ile kıyaslandığında çok kısa ve değersizdir. Önemlidir; çünkü devamındaki gerçek hayat için hasat yeridir. Hayat kesintisizdir bir başka deyişle… Daha önce başlamıştır, daha sonra devam edecektir.
İrfan büyüklerinin dünya hayatına değer vermemesi ve geçici görmelerinin nedeni bir hasat, bir dinlenme yeri olan dünya hayatını merkeze almanın yanlışlığı ile ilgilidir. Öyle değil midir; bir yolculuk yaparken dinlenme tesisi sadece geçici bir uğrak yeridir değil mi... İhtiyaçlarınızı karşılar ve devam edersiniz. Çünkü ulaşmanız gereken bir menzil vardır. Dinlenme tesisi bu menzile ulaşmak adına bir duraktır sadece… Yani oraya gitmenizi kolaylaştırır. İşte müslüman için menzil ahiret yurdudur.
İşte bu menzile giden yolu kolaylaştırmanın bir aracı da Allah’ın emanet olarak verdiği malı, canı, çocukları, gücü, aklı yine O’nun (cc) rızasına uygun bir biçimde kullanmaktır.
Belirlenen sınırlar içerisinde ve bu niyet (Allah rızası) gözetilerek yapılan her eylem Allah nezdinde makbuldür. Para kazanmak da öyledir. Ancak bir değer çerçevesi vardır, bir de sizin çabanızla bile meydana gelmiş olsa, elinizdekiler bir bütün ve sınırsız bir biçimde size ait değildir. Emanettir bir kere… Bir yandan biriktirmek (ümmete yararlı olmak için kazanmak), bir yandan harcamak (paylaşmak), bir yandan da korumak (israf etmemek) bakımından çeşitli sınırlar söz konusudur.
İslam fakir olmayı övmemiştir, ama fakir gibi yaşamayı övmüştür (alıntı). Hatta Efendimiz fakirlikten, fakirliğin fitnesinden Allah’a sığınmıştır. Ya da "İslam'da mala ve servete sahip olmak kınanmaz, mala ve servete 'ait' olmak kınanır" (alıntı). Asıl olan "dünyalara sahip olsan da dünyaların sana sahip olmasına izin vermemendir." (alıntı). Nihayetinde asgari düzeyde "insana barınacağı kadar bir ev, mahrem yerini örteceği kadar elbise, hayatını sürdüreceği kadar gıda yeter." Öyle kapitalizmin dayattığı gibi ihtiyaçlar sınırsız değildir yani...
Allah rızası öylesine önemlidir ki; karşı taraftan karşılığı daha fazla gelmesi gözetilerek, verilen bağış ve hediyeler de haram (faiz) sayılmaktadır. "Dünya ve dünyalıklara, üzerinde canının istediğini yapacak bir 'mülkiyet' değil, Allah'a hesabını vereceği bir 'emanet" olarak bakılmalıdır" alıntı. Buna "helal hayat..." (tabir alıntıdır) denir ve fevkalade önemlidir.
Allah rızası niyetiyle yapılan her eylem (amel) ibadettir dedik. Eğer böyle düşünür ve yukarıdaki özlü tesbitlerde olduğu gibi parayı-malı kalbinize koymazsanız (bu tabir de alıntıdır), işçiye ödediğiniz ücret de, işletmenizi büyütmek için yaptığınız yatırımlar da, müşterilerin ihtiyaçlarını karşılamak için yaptığınız satışlar da, hatta devlete ödediğiniz vergi de bu kapsama girer. (bu paragraftaki bilgi alıntıdır). Çünkü karşıladığınız İslam ümmetinin ihtiyacı, yardım ettiğiniz Allah’ın dinidir.