Geçen hafta siyasal ahmaklıktan bahsetmiştik. Ama taliplisi öylesine çok ki; envai türü var. Tabi içerisinde bulunulan ruh hali durumu anlamaya da engel...
Geçen hafta siyasal ahmaklıktan bahsetmiştik. Ama taliplisi öylesine çok ki; envai türü var. Tabi içerisinde bulunulan ruh hali durumu anlamaya da engel... Bir başka deyişle söz konusu durum kişinin kendisini en ‘akıllı’ olduğu ‘vehim’i içerisine çektiğinden alıcıları da doğal olarak kapalıdır. Öyle ya; ‘ne çok gezen bilir, ne de çok okuyan... En çok cahil bilir, o her şeyi bilir’ (Aziz Sancar) değil mi... Ya da “cehalet güzel şey demiş Einstein; her şeyi biliyorsun... Ben ekledim; haddin hariç!" (tırnak içi; Ali Şafak Balı)
Kimi zaman muhatabınıza bir şeyler söylemek istersiniz ama her seferinde zihninizden geçen başka bir neden sizi söylemekten vaz geçirir. Bu yüzden derin ve uzun, hatta bazen bir ömür boyu sürecek sessizliğe gömülmeniz gerekebilir. Zira gördüklerinizi resmetme-remzetme ihtimali kalmamıştır. Resim de yapsanız, karikatür de çizseniz, şiir ya da nesir hiç farketmez. Mevlâna bu kifayetsizliğe hikâye ile cevap vermiş ama herkes Mevlâna değil işte...
Eğer sözün tamamını ve daha fazlasını söylediğiniz halde hâlâ bir karşılık yoksa, aynı sıfatla mevsuf olmamak için geri çekilmekte fayda vardır. Çünkü aksi halde söz konusu kifayetsizliği muhatap almış olursunuz. Hani vardır ya bir hikâye: Eşekle tilki otun rengi hakkında tartışmış; ota eşek kırmızı, tilki yeşil demiş… Konu ormanların kralına kadar gitmiş ve arslan yanlışta ısrar eden eşeğe değil, doğruyu savunan tilkiye ceza vermiş... Sebep; eşekle tartıştığı için... İşte öyle bir şey…
Bu türden kişilerde ilişki ‘menfaat’ odaklı olduğundan hakikati görme gibi bir durum da mevzubahis olmuyor. Bu yüzden memleket yansa ateşinde ısınmakta bir beis yoktur onlar için... Hastalığın zirve yaptığı zaman ise menfaatine dokunulduğu zamandır. İlla da memleketin başına bir sıkıntı gelmiş-getirilmişse; o tedavi edilmez-onulmaz ruh hali tam zeminini bulmuştur. Öyle ya; mikroplar için en elverişli zaman vücudun savunma mekanizmasının zayıfladığı, yarasalar içinse karanlığın çöktüğü andır.
Bu türden kimseler, ne derece niteliksiz olduklarının farkında değildirler ve bu yüzden bilinçaltlarında sürekli ‘kendileri’ vardır. Nitelikli insanlar ise, niteliklerini gerçekte olduğundan daha düşük görme eğilimindedirler. Çünkü, nitelikli bir insan, kendisine kolay gelen işlerin diğer insanlara da kolay geleceği düşüncesindedir. Bundan dolayı da kendilerinde olanın bilinmesini istemezler. Bu durum niteliksizlerin kariyer basamaklarını neden nitelikli çalışanlardan daha hızlı aştığı sorusunun da cevabıdır bir yönüyle...
Günümüzde uygulanan en önemli savaş taktiği bilinçaltı yönetimidir. Savaştasınızdır ama zihniniz bilinçaltı yönetimi ile kontrol altına alındığından tepki verme mecaliniz yoktur. Öyle ya; ruhunuz ele geçirilmişse nasıl mücadele edebilesiniz ki... Bu bakımdan en etkin araç da sosyal medyadır. Öylesine bir etkileşim oluşturulmuştur ki; üzerinizde hesabı olanların boğazınıza geçirmiş olduğu halkayı bile kanıksatmıştır size...
Bir şekilde alternatif oluşturma ihtimali doğmuşsa, zaten boynunuzda olan ve sizi o tarafa bu tarafa sürüklediği halkayı sıkmakta beis görmeyecektir. Nitekim geçmişte tehdit oluşturduğunu düşündüğü Çin’in Huawei şirketinden yazılım desteğini çekmiş, günümüzde ise artık birinci sırada takipçisi olan ‘TikTok’u ortaklık kurmaya zorlamakta, aksi halde yasaklamakla tehdit etmektedir. (https://www.haber7.com/dunya/haber/3417109-abddeki-tiktok-yasaginda-yeni-gelisme)
Hani bilirsiniz; özellikle C. Arkın filmlerinde düşman birlikleri zil zurna sarhoşken baskın yapılır, düşman gafil avlanır, böylece de her birinin hakkından gelinir. Bunun ileri, çağdaş ve profesyonel versiyonunu düşünün... Hadise; sarhoşluktan düşmanı dost, dostu düşman olarak görmekle alakalıdır.
Savaş insanlık hayatının en süregelen realitelerinden birisidir. Eğer düşman size bunu unutturmuşsa, son hamleye hazırlanıyor demektir. Uğruna terk edebileceğiniz bir şey kalmadığından mücadele ve mücahede zamanı geldiğinde fısıldayabileceğiniz şey; “bugün bizim (zalim) Câlût ve askerlerine karşı gücümüz yok.” (Bakara 249) ya da “Ey Musa! Onlar orada oldukları müddetçe biz oraya asla giremeyiz. Artık sen Rabbin’le git (o zorbalarla) ikiniz savaşın; biz burada oturacağız” (Maide 24) demekten başka şey olmayacaktır. Hikâyede olduğu gibi de helak olmaktan...