İnsana dair olan medeniyet insanlığın şimdiye kadar geçirdiği gelişim evresiyle ilgili bir kurumdur. Medeniyet bir yandan insani gelişimin bir sebebi iken, bir yandan da sonucudur. Bugünkü hâkim anlayışın aksine sadece teknoloji ve yüksek gelir düzeyini ifade etmese de, her iki durumun medeniyetin somut yönünü ifade etmesi ve insan hayatını kolaylaştırması bakımından medeniyetin önemli bileşenleridir.
Bugün dünyada medeniyetin bu somut yönünü önemli ölçüde Batı Avrupa ve Amerika’da temerküz eden Batı medeniyeti temsil etmektedir. Bir başka deyişle kapitalist ekonomide ‘refah’ olarak isimlendirilen yüksek gelir ve teknolojik kolaylıklar bugünkü haliyle önemli ölçüde bu medeniyetin ürünüdür. Teknolojik kolaylıklar insanlığın gündelik hayatını kolaylaştırmaktadır ama Batı bu üstünlüğünü kullanarak insanlığı kendi hayat felsefesini kabule de zorlamaktadır. İşte ekonomik ayağı temsil eden kapitalizm bunlardan birisidir.
Batı medeniyeti güç kazandığı dönemde önce askeri yöntemlerle hâkimiyet sağlamış, sömürgeleştirdikleri ülkelerdeki kaynakları ana ülkelerine aktarmışlardır. Kaynakları ana ülkelerine sadece taşımakla kalmamış, sömürge haline getirdikleri ülkelerdeki insanları köleleştirerek kendilerine bağımlı hale getirmişlerdir. Bedensel ve zihinsel sömürgeleştirme ile yerel medeniyetler zaman içerisinde itibarsızlaştırarak insanlığın hafızasından silinmiştir. İsmini hatırlamadıklarımız da var, hatırlayıp izleri silinenler de... Aztek ve İnka diye bir medeniyet böyle mesela… Afrika’daki birçok medeniyet ve yerel dil de öyle…
Bu boşluğu kendi geliştirdikleri, esasen zihinsel sömürgeyi temsil eden değerlerle ikame etmişlerdir. Bugün modernizm denince akla gelen her türlü değer bu zihinsel sömürünün kapsamı içerisindedir. Nitekim çoğulculuk ya da farklılıkları esas aldığı iddiasıyla önlerine koydukları demokrasi bunların başında gelir. ‘İnsanlığın ortak değeri’ ya da ‘evrensel’ olduğu çoktan bilinçaltına kazınmıştır bile...
Son tahlilde gücü eline geçirenler çoğulculuk adı altında Batı medeniyeti merkezli tekdüze bir toplum oluşturdular. Kadim medeniyetler bir bir yok edildi. Kaynaklara el konuldu. Sömürgecilik kurumsallaştırıldı. Toplumların dengesi bozuldu. Geçmişle bağı koparıldı... Neyse ki; artık evrensel yerine ‘yerli ve milli’ olanı savunan güçlü bir irade vardır.
Kapitalizm de batı medeniyetinin insanlığın hafızasına kazıdığı ve ‘evrensel’ olduğu iddiasıyla insanlığın önüne koyduğu bu türden bir değerdir. Nitekim bir aşamada fiziki işgali maliyetli gören Batı, yürüttüğü sömürgeyi kamuflajlı hale getirmek üzere insanların önüne ‘serbest ticaret’in de içerisinde yer aldığı kapitalizmi koymuştur. Oysa kapitalizm güçlü olanı daha da güçlendirir. Ekonomide güçlü olmak rekabet üstünlüğü anlamına gelmekte olup, bu güç de kendi elindedir. Rekabet üstünlüğü kendisinde olduğu sürece de sizin için sağladığı kimi faydaları gözardı eder.
Rekabette öne geçmenize asla fırsat vermez. Herhangi bir şekilde rekabet üstünlüğü sağlarsanız da size insanlığın ortak değeri olarak pazarladığı bütün kutsallarını çiğner. Söz gelimi Çin firması Huawei’nin pazar payının yükselmesi ambargoyla sonuçlanmıştır. Benzer bir kutsalı olan demokrasiyle bağı da öyledir. Nitekim kendisi ile iş birliği yapmayanların işbaşına gelmesi halinde bu değerleri Mısır’da nasıl ayaklar altına aldığı malumunuzdur. 15 Temmuz da öyle değil mi… Bakınız İngiliz The Guardian Gazetesi Türkiye'deki seçimle ilgili analizinde hangi tesbitte bulunmuş: “Tam Batılılaşmamış, yoksul Müslümanların kendi ülkelerini yönetmelerine izin verilemez.”
Medeniyet fetret dönemlerinde ortaya çıkan bir olgu değildir. Tarihin derinliklerine inildiğinde medeniyetin devletlerin güçlü olduğu dönemlere ilişkin olduğu da görülür. Abbasilerin Kufe’yi bir bilim merkezi yapması, Osmanlının en güzide eserlerini yükselme dönemlerinde insanlığın hizmetine sunması, Roma’nın askeri gücü yanında insanlığa öğretileri, Çin’in kadim medeniyeti fetret dönemleri dışında sürekli ve güçlü kalmalarını sağlamıştır. Hali hazırdaki İslam Toplumunun medeniyet yarışını geriden takip etmesinin nedeni işte bu ‘fetret’tir.
İnsan düşünme yetisine sahiptir ve bu yüzden medeniyet perspektifinin muhatabıdır. Bir hayvanın gün boyu yaptığı karnını doyurmak için koşuşturmaktır. Eğer insan da düşünmek yerine sürekli para peşinde koşarsa aynı işlevi üslenmiş demektir. Batı toplumunda medeniyetin bu görünen ve somut yanının öne çıkarılması işte bu türden bir yanılsamadır (devam edecek).