Ne kadar sağlam duruyor şöyle baktığımda. Mağrur, başı dik... Her zorluğa göğüs geren, bütün güçlükleri yenen, sabırla ayakta duran, onurlu, gururlu yurdumuz... Bu gücü etrafını çeviren dağlardan alıyor, ovalardan, göllerden, denizlerden ve kendisine yürekten bağlı insanlardan… Fakat bizi çaresiz, zor durumda bırakan acıları da yaşatıyor bu cennetten köşe... Elimiz koynumuzda, acımız yüreğimizde.

 

Bu güzel yurdumuzun, dünyanın en etkin deprem kuşaklarından birinin üzerinde bulunduğu;  geçmişte birçok yıkıcı depremler yaşandığı gibi gelecekte de sık sık oluşacak depremler büyük can ve mal kaybına uğrayacağımız bir gerçektir.  Bu gerçek tokat gibi iki de bir yüzümüze vuruyor.

 

Dünyanın oluşumundan beri, sismik yönden aktif bulunana bölgelerde depremlerin arka arkaya oluştuğu ve sonucundan da milyonlarca insanın barınakları ile beraber yok olduğu bilinmektedir. ‘’Depremle yaşamayı öğreneceksiniz’’ diyorlar. ÖĞRENEMİYORUZ!!!  Can kayıplarımız, yaralılarımız, yıkılan binalarımız bize ders olmuyor. Acıları kalbimize gömerek bir daha ki depreme kadar unutup gidiyoruz.

 

Öğreneceğimiz nedir? Öncelikle depreme dayanıklı binalar yapacağız.  ‘’Deprem değil bina öldürüyor.’’  Üç kuruş fazla kazanacağım diye malzemeden çalan müteahhitlerimiz,  depreme dayanıklı olmayan, çatlak, yıkılabilecek binalarda bile bile oturmak zorunda olanlar, bize bu acıları yaşatıyorlar.

 

Deprem anında neler yapılmalı, deprem çantanız hazır mı? Uzmanlar durmadan bunları hatırlatıyor. Yani; binanız başınıza yıkılacak, sen başının çaresine bakmayı öğren.  Uykuda yakalanma, çocuğunu çoluğunu, yaşlı anneni, babanı, eşini, hasta, sakat yakınını düşün onları koru, kurtar. Bütün bunlar sağlam olmayan binaların, sağlam yerleştirilmemiş eşyaların yıkımından en az zararla kurtulma yolları…

 

Hâlbuki bize köklü bir çözüm gerekli… Deprem zamanı nasıl bir yürek oluyorsak, aynı yüreklilikle, siyasi kaygıları bir yana bırakarak yapılacak bağışlarla sağlam, depreme dayanıklı binalar yapmak için seferber olmalıyız. İstesek yaparız.

 

Geçmiş olsun Türkiye’m demek yetmiyor. Canımız çok yanıyor. Un ufak olmuş betonların arasından çıkarılan yavruların gözleri, gözümden gitmiyor, hele Van depreminden kurtulduğunu sanan, ürkek, umutlu bakan Yunus’u unutmak mümkün mü?

 

Depremlerde kimse ölmesin, çocuklar hiç ölmesin...