BİZİM ZAMANIMIZIN HAMAMLARI
Kış Günü İçimizi Isınsın…
Ne varsa; kap, kacak, yastık, yorgan, döşek,
Yüklenip, ailece kaplıcalara gidilecek…
Sandıklı, Heybeli, Gazlıgöl, Ömer, Gecek,
Tatil bahane, sağlık bulup dinlenilecek…
Balya balya eşyalar yüklenir otobüsün tepesine,
Akrabalar bir bir davet edilir; kimse küsmesin diye,
Yengeyi, halayı unutup da; demeden git bir hele!
Tövbe! Dilinden kurtulamazsın ölene dek...
Tutulur kaplıcadan bir yer; bir ya da iki odalı,
On, on beş gün olursun, sabah, akşam buralı.
Dertten, tasadan uzak, hayat canlı mı canlı,
Anlayamazsın, günler geçiverir, hemencek…
Erkenden girilirdi hamama suları faşır faşır;
Kaymak tutar havuz, insan şifa bulur güzelleşir,
Çocukların su kabakları belinde, çırpınırlar şıpır şıpır,
Salına salına yüzerler, sanki yeşilbaşlı gövel ördek…
‘’Hamamların havuzuna cumbak’’ sesleriyle yankılanır,
Atlanınca havuzun içine gümbedek! suları etrafa saçılır,
Yüzerken içinde çeşit çeşit, olimpik havuz solda sıfır,
Hele bir de baş bozma varsa; işte sana düğün dernek…
Dökün suları, tas tas kurna başında iyice yıkan,
Dinlene dinlene sabunlan, keselen, bunalmadan,
Vişne hoşafı buz gibi, ya da süzme yoğurttan tuzlu ayran,
Bol suları içersin kana kana istemez, başka yiyecek…
Yatılır, oturulur, yemekler pişer bir göz odada,
Çamaşırın, bulaşığın yıkanır, dışarıda çeşme başında,
İçme suyun balıklı çeşmeden ya da yolun başında,
Ellerinde su kabı yola düşer, çoluk çocuk, kadın, erkek…
Ağaçların altı bekler, günübirlik gelenleri,
İster balık tut, ister getir evden, öğmeyi, katmeri,
Hamamda arınır bedenin, ruhun, hafiflersin kuş gibi,
Hayat dolar içine, bir başka atar deli yürek…
Misafirin gelir karşılarsın, yollarda sevine sevine,
Gülüş çığrış, renk katarlar hamamın güzelliğine,
Günün bitince, zor gelir hatıraları bırakıp gitmek evine,
Şimdi ara da bul! Gelmeyen o günleri, ah çekerek...
Mürşide OKLU AYHAN