(Türkiye en hassas gündemleri dahi bir anda söndürecek yeni ve daha heyecan verici gündemlerin ülkesi… Nitekim bu yazıyı 27 Aralık’ta tanıtılan ve hepimizin haklı bir heyecan ve gurur yaşadığı yerli oto için yazmıştım ama gelişmeler bizi yeni gündemlere taşımıştı. Güncelliğini yitirmiş olsa da gerçek bir proje olan yerli oto projesine ilişkin düşüncelerimiz; milletin önü açılsa, suni gündemlerimiz, önyargılarımız, saplantılarımız aşılsa neler yapılabileceğine dair kısa düşüncelerim aşağıdaki değerlendirme yazısındadır)

 

Atalarımız marifet iltifata tabidir demiş ve gayet doğru söylemiş... Hiçbir başarının cezasız kalmadığı geçmişle kıyaslandığında şimdilerde bu durum az da olsa böyle ve mutluluk verici... Örnek mi; yerli oto, savunma sanayi sistemlerindeki gelişme... Ya da Cumhurbaşkanlığının kültür ve sanata hizmeti geçenleri her yıl ödüllendirmesi... Oysa geçmişte bunları kimsecikler tanımaz-bilmezdi. (Bir istisna olarak Ahmet Akgündüz'ün Türk Hukuk Tarihi ile ilgili eseri T. Özal'dan iltifat görmüş ve ödüllendirmişti. O da Özal...). Hatta bilime-kültüre dair kimi şeyler tehdit olarak algılanırdı. Hatırlıyorum; İslam ekonomisi alanında ödüle layık görülmüş bir çalışmamı doçentlik dosyasına koyup koymamakta tereddüt etmiştim (koydum tabi)... Bu elbette küçük bir örnek...

 

Bakın geçmişte neler oldu;

 

Uçak yapanların uçuş okulları kapatıldı, uçaklarını uçurmak ve sertifika almak için yurt dışlarına gitmek zorunda kaldılar. Bu ülkenin milli şairi bile yaşayamadı bu ülkede... Halk müziği olan türkü bile yasaklandı bir zamanlar... Mehter marşını hiç söylemiyorum. Mehter marşı seksenli yıllarda bile yasaktı. Rahmetli annem (geçen yıl 15 Ocak'ta yolcu ettik), radyoda bir türkü çıksa da dinlesek derdi. Kapı gıcırtısı gibi batı müziği işkence eder gibi bu millete adeta zorla dinletiliyordu. ('şimdi hafif müzik dinleyeceksiniz' anonsunu yaşı müsait olanlar hatırlar). Sanki çok umurundaydı milletin de... Radyoların pille çalıştığı dönemlerde millet pilden tasarruf etmek için kapatırdı radyoyu... Hani vardır ya; Erzurum Erzurum olalı böyle bir işkence görmedi diye bir söz... İşte öyle bir işkence idi.

 

28 Şubat sonrası da zorlandık bu tür konularda... Dönemin rektörü toplantılara katılmaya psikolojik olarak zorlar, koca koca akademisyenler görüntü vermek için sıraya dizilirlerdi. Mezuniyetler bile askeri geçit töreni gibi idi. Şahit olduğum böyle bir toplantıda müzik dinletisi yapılmış, önce çalan batı müziğini kimse sesini çıkaramadığı için sessizce dinlemişti. Bir süre sonra yavaş yavaş Türk müziğine geçildi ve millette de hareketlenme başladı. Bu da aslında yerli ve milli olanın onca çabaya rağmen bilinçaltından kazınamadığına dair iyi bir işaretti. (1930'lu yıllarda Türk müziği yasaklanmışken jandarmanın bastığı ve 'mutlu ol bu bir emirdir' isimli Sinan Çetin'in kısa filmi konuyu hicvedici bir şekilde anlatmış...)

 

Otomobile mi gel dediniz... Devrim'in hikayesini biliyorsunuzdur. Nasıl itibarsızlaştırıldığını da... 60'lı yıllarda TOBB'da konu tartışılırken hararetle (arabanın da içerisinde olduğu) ağır sanayileşmeyi savunan rahmetli Erbakan'ın karşısında Koç'un da ortağı olduğu Bernar Nahum vardı. O da aynı hararetle Türkiye'nin mutlaka tarım ülkesi olarak kalması gerektiğini savunması üzerine, rahmetli Erbakan'ın kendisine sert bir cisim fırlattığı bile rivayet edilir. Sonradan yürüyen tabut olarak nitelendirilen kuş serisinden ne kadar para kazandıklarını ve 2000'li yıllara kadar bir teneke bile olamayacak bu araçlara insanımızı nasıl mahkûm ettiklerini bilirsiniz. Kendileri biner mi sizce bu araçlara... Oysa yaptığın araca binebilmelisin, müteahhidi olduğun binada oturabilmelisin, ya da pişirdiğin yemekten sen de yiyebilmelisin... Değil mi…

 

2002'deki girişimi de boğdular; Jet-met diyerek... Adama yatırım teşviki bile verilmedi… Hem de Siirt'te yapacağını söylediği fabrika için... 90'lı yılların sonunda, üstelik 28 Şubat sürecinin sıcaklığı devam ederken izin verirler mi hiç bu girişime... Protatipi tanıtmış, 2002'de yollarda diye bizzat kendisi reklam filminde rol almıştı. Aracının önünden kaldırdığı şey de bir 'teneke' idi... Yapar mıydı yapamaz mıydı o başka elbette... Burada üzerinde durduğumuz konu bu, kişi de Fadıl Akgündüz değil... Derin iradeli işbirlikçiler... Bir bahane ile suçlandı ve itibarsızlaştırıldı. Devlete kimin gücü yeter... Yıllar yılı bu milletin adeta kanını emen, malını (sadece arabasını değil) sürekli devlete satan, Koç çok temizdi sanki... Avrupa Birliği kuralları işlevselleşti de kurtulduk biraz… En kötüsü ne biliyor musunuz… Adaletin devlet eliyle tersyüz edilmesi...

 

Ama ümidi hiç bir zaman yitirmemek, bazen çeyrek, hatta kırk, belki de 60 (otoda olduğu gibi), bilemediniz yüz yıl beklemek gerekirmiş... Kimbilir 2023 buna işarettir belki de... Neo-bürokratik oligarşi aşılabilirse elbette...