YILKI ATLARI

 

Gezinir Afyonkarahisar’ın etrafında, gezinir çayırlarda,

Sandıklı Akdağ, Kocayayla, dumanlı Emirdağ’ında,

Yaşından değil, yaşadıklarından hüzün taşır sırtında,

Salınır sürüler halinde, bir o yana, bir bu yana doğada.

 

Savrulurken yelelerin,  Orta Asya’dan gelişin,

Aştığın yolları, dağları, nehirleri, yaktı ateşin,

Malazgirt’ten bir hışımla, Anadolu’ ya girişin,

Aygır, beygir, kısrak, toruğ; hepsi senin kardeşin…

 

Koşmuşsun durmadan, asırlar devirmişsin dörtnala,

Toynaklarındaki kızgın kıvılcımları saçıla saçıla,

Şaha kalkıp, koç yiğitlerle, destanlar yazıla yazıla,

Nalların ezerken taşı, toprağı; harcadık seni, hoyratça…

 

Dağlara kar yağdığı vakit, kanatların, teslim kış rüzgârına,

Ufuk renginde ki yalnızlıklar, sürer gider bugünden yarına,

Terk edilmiş, karanlıklar içinde kanıyor, yaraların boyuna,

Alabildiğince özgür, sessiz bakarken; umudun sılasına…

 

 

Yılkı atları, gezer Afyonkarahisar yaylarının başında.

Çekilip doğaya, atlar bir hendekten diğerine; başı yukarıda,

Süvarisiz, sahipsiz, kimsesiz, yaşamak zorunda çayırlarda,

Yalnızlığın sırrı büyüyen gözlerinde, ıslak buğulu bakışlarında...

 

Asilliğin asiliğinden midir? Vahşice özgür duruşun,

Adeta,  tırıs, rahvan, canın isterse dörtnala koşuşun,

Al, doru, kır, yağız donlarınızla, durmayın öyle mahzun,

Dağlar sizin, yaylalar, kırlar sizin daha ne olsun?

 

 

Mürşide AYHAN