Birçoğunun slogan olduğunu düşünebileceği başlık, bireysel ve toplumsal hayata dair referanslar barındırır bünyesinde... Zira Kur’an’daki kıssalar öylesine anlatılmış menkıbeler değildir. Tarih bilgisi hiç değildir. Söz gelimi insanlık nükleer savaştan çok korkar değil mi... Nükleer ‘kıyamet’ der hatta... Oysa kıyametse bile o da O'nun (cc) emri ve izni iledir. ‘O'na rağmen değildir’ bir başka deyişle... İzin vermişse de problem yoktur zaten... Buna ‘itikad’ ‘teslimiyet’ denir.

Kur'an'ı menkıbeleri sadece hikâye olarak görmek onu dalsız, yapraksız, köksüz bırakmakla eş anlamlıdır. Böyle bir bakış bu meyveli, her dönemde yemyeşil ve gep-genç ağacı kurutma girişimi ile eş anlamlıdır. Bu yüzden de bir süre sonra hayatınızdan çıkar zaten... Duvara asarsınız; şimdilerde olduğu gibi... Oysa bu menkıbelerin her birinin bugüne ve bugünün insanına, hayata dair mesajları vardır. İsterseniz sözü daha fazla uzatmadan aşağıdaki ayetin günümüze referansına bakmaya çalışalım.

“Tâlût (cihad için Kudüs’ten) askerler(iy)le ayrılınca dedi ki: “Şüphesiz Allah, sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan (kana kana) içerse benden değildir. Eliyle sadece bir avuç alanlar dışında kim ondan tatmazsa bendendir.” Pek azı dışında onlar (nehre varınca) ondan (bol bol) içtiler. Nihayet (Tâlût’un) kendisi ve beraberindeki inananlar (ırmağı) geçince, (içenler geçemeyip:) “Bugün bizim (zalim) Câlût ve askerlerine karşı gücümüz yok.” dediler. Allah’a kavuşacaklarını kesin bilen (Tâlût’a itaat edip nehri geçen)ler ise: “Nice az bir topluluk, Allah’ın izniyle, çok olan bir topluluğa galip gelmiştir. Allah sabır (ve sebat) edenlerle beraberdir.” dediler” (2/249).

Görünüşe bakılırsa kocaman bir İslam dünyası var değil mi... Kabaca iki milyar dersek; bunun yine kabaca iki milyonu, yani binde biri Gazze’de yaşıyor. Geçmişten hatırladığım kadarıyla (İbn-i Arabi diye hatırlıyorum) burada ırmak-nehir ‘dünya ve dünyaya ilişkin olanı’ temsil ediyor; ‘kim dünya malına-makamına-sevgisine talip olursa Allah onu kendisine değil şirk içerisindekilere kul eder’ anlamında... İşte bu yüzden; “bugün bizim (zalim) Câlût ve askerlerine karşı gücümüz yok” dediler. Allah’a güvenenler ise; zahire bakmayıp, “nice az bir topluluk, Allah’ın izniyle, çok olan bir topluluğa galip gelmiştir” demiştir.

Bugün mesela Amerika ya da İsrail karşısında korkuluyorsa, işte bu yüzdendir. Allah’a güvenilse bu türden korkular olur mu hiç... Ateş neden Hz. İbrahim’i yakmadı… Ya da bıçak neden Hz. İsmail’i kesmedi. Bunların günümüze hiç mi mesajı yok… Peki ya atom bombası... O’nun izni olmadan patlar mı hiç... Diyelim gerçekten patladı ve insanlığın büyük bir bölümü yok oldu... Bu Allah’a rağmen mi olmuştur. Ya da Allah’ın izni ve emri ile olanda hangi sakınca vardır da bizi korkutuyor olabilir.

Bu korkunun nedeni ayette işaret edildiği üzere, dünya malına-makamına talip olmaktır. Bir başka deyişle bir avuç içilmesi gereken sudan kana kana içilmesidir. Mal ve makam düşkünlüğü gönül-kalp gözünü kör etti de insanların kahir ekseriyeti buna aldandı ve ahir ömrünü (ahiret) hayatını kaybetti.

Şimdi ayeti günümüze uyarlamaya çalışalım. Şehadete talip olan iki milyon kadar ‘az bir topluluk’ Akif’in deyimiyle ‘Bedrin Arslanları’ gibi savaşıp şehid olma yarışı içerisinde iken ve de geride kalanlar saçını başını yolmak yerine bu şehadete şükrederken; geriye kalan ve dünyaya talip olan iki milyar ‘kuru kalabalık’ dönemin ‘Calut’una karşı ‘yığılıp kalmış’ gözüküyor. Oysa Allah aynı ayetin sonunda ‘Allah sabır (ve sebat) edenlerle beraberdir’ diyor. Öyle de olmuştur zaten... Zafer ‘İnananların’ olmuştur (devam eden ayetlere bakılabilir).

İnanç böyle bir şeydir işte... Talut’un ordusundaki Hz. Davud (as) sapan taşıyla öldürmüştür Calut’u... Allah da ona ‘hükümranlık ve hikmet’ vermiştir. İşte bu yüzden Filistinliler yıllar yılı tanklara ‘sapan taşlarıyla’ direniyor. Bunun adı da inançtır ve neticesi zafer olacaktır.

Bakınız Hz. Ali ne diyor konu ile ilgili; ‘eğer zalim ısrarla zulme devam ediyorsa bil ki sonu yakındır. Eğer mazlum da ısrarla direniyorsa bil ki zafer yakındır.’ Acele etmemiz bizim zafiyetimizdendir. Zira; “insanı sabırsızlığa sevkeden şey; derdini sanki sürekli devam edecekmiş gibi düşünmesidir. Şımarıklığa sevkeden şey ise; kendisini ve elindeki nimeti sürekli kalacakmış gibi düşünmesidir. Oysa Yavuz Sultan Selim’in dediği gibi; ‘ne dem baki, ne gam baki...’ ” (tırnak içi alıntı)

Bir de şu ayet var değil mi (.....) “Onlara öyle yoksulluk ve sıkıntı dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki; Peygamber ve onunla birlikte olan o mü’minler: “Allah’ın (vaadettiği) yardımı ne zaman?” diyecek (duruma gelmiş)lerdi. İyi bilin ki Allah’ın yardımı çok yakındır.” (2/214)

Yüz yılı aşkındır devam eden haksızlık, tecavüz, ihanet, sürgün, katliam... Ve nihayet ‘soykırım girişimi... Başka kaynaklardaki rivayetler destekliyor ki, bu ayetin tecelli vaktinin ayak sesleridir bütün bu yaşananlar... ‘Zaferin inananların’ olduğu iddiasının bir slogan olmaktan çok öte anlamı olduğunu pek yakında görecek; ‘bütün insanlık...’