Bir yılı daha el birliği ile uğurladık. Kimi çılgınlar gibi yeni yılı karşıladı, kimi kendince eğlenerek kutladı, kiminin de umurunda olmadı… Kimi ‘’Kutlanmaz günah!’’ dedi, kimi ‘’Kutlanır milat’’ dedi. Herkes kendince bir şeyler söyledi. Kim ne derse desin? Yeni yıl her zaman ki gibi ömürlerden bir yıl daha çalarak geldi, 365 gün sürecek tahtına oturdu.



Nasıl karşılarsak karşılayalım, yaşanacak ne varsa, o geliyor insanın başına. Bizim ki de umut işte. Daha sağlıklı, daha mutlu, şanslı yıl bekliyoruz her gelen yeni yıldan. Giden yılın yüzüne bile bakmıyoruz. Umduğumuzu bulamadığımız yılların yükünü gelecek yıllara yüklüyoruz. Sonra geriye dönüp baktığımızda eski yıllar kıymete biniyor. Özlemle eski yılları arıyoruz.



Belli bir yaşın üstünde olanlara yeni yıllar artık pek anlam ifade etmiyor, görmüş göreceğini, hevesleri olmuş ya da olmamış, ‘’Unumu eledim, astım duvara’’ havalarında, yıllara boş vermişliğin bezginliğinde. Çoğu zaman gençlerin heyecanını, hevesini anlamayız, ya da anlamak istemeyiz.



Çocukluk yıllarıma giderim her yeni yılda, ilk hatırladığım yeni yıl, akrabalarımızla kutladığım yeni yıldır. Çoluk çocuk halalar, amcalar; büyük halamızın örnek evlerde ki evinde toplanmıştık. Herkes çok neşeli, sanıyorum bu neşenin kaynağı radyonun yılbaşı programı. Radyo da birbirinden hareketli şarkılar, türküler oyun havaları çalıyor. Sesi de sonuna kadar açık mıydı bilmem?



Güldür güldür yanan sobaya ne oluyor? O da galeyana geldi. Odaların bütün kapıları açık evin içi sıcacık dışarısının karına, soğuğuna rağmen samimi bir sıcaklık yayılıyor etrafa. Büyükler tombala oynuyor, biz çocuklar odadan odaya koşturuyoruz. Yattı kalktı oyununda bizde varız. Fincanda yüzük, kulaktan kulağa oyunları, kahkahalar, cezalar birbirini kovalamıştı.  Babaannemiz o yaşlı haliyle mutlu mutlu bakışlarıyla çocuklarla çocuk olur, oyunlara katılır dökülmüş dişlerine rağmen kalan üç dört dişi ile tonton tonton gülüyordu..



 Sonra babamın pişmaniye helva yapma sırası. Bütün ev halkının katılımı ile tel tel ayrılan helva…  Kopartmama gayretleri içinde incelikle yapılan helva. Sanıyorum tatlı bir yıl geçirme dileği ile yapılıyordu. Kestaneler sobada, patlamış mısırlar, meyveler, birbiri ardına yenilip içilen yılbaşı idi.



Ondan sonra ki yılbaşılar da güzel geçmişti. Televizyon yayınları başladığı ilk yıllar herkesin evinde televizyon olmadığı için; sadece merhabalığımız bulunan komşular, eş dost tıklım tıklım geçerdi. Herkes pür dikkat televizyon izlerdi. Hele saat 12 ye doğru çıkan sanatçılar, dansözler merakla beklenirdi. Uzaktaki akrabalara bayramlarda olduğu gibi kartpostallar yollanırdı.



Öyle hediye vermek, pasta almak ya da yapmak, evlerimizi süslemek yoktu o zamanlar. Samimi duygularla yeni yılı karşılardık. Zaman içerisinde Yılbaşı için alış-veriş yapılması, özel yemekler hazırlanması yaygınlaşmıştır. Yılbaşı gecesi genellikle akraba ve yakın komşular ile birlikte geçirilirdi. Hâlâ da geçiriliyor eş dost tanıdık ya da arkadaşlarla.



 Günümüzde eğlence yerlerinde, turistik tesislerde yılbaşını geçirmeler yaygınlaşıyor.  Tabi ki; eğlenceyi seven,  durumu iyi olanlara hitap ediyor böyle eğlenceler. Bunun getirisi olarak piyasalar canlanıyor, bir hareketlilik sağlanıyor. Özellikle büyük şehirlerde haftalar öncesinden mağazalar ışıl ışıl süsleniyor, tüketiciyi cezbediyor. Kent merkezlerimizde devam eden yılbaşı kutlamalarındaki amaç, üzüntü ya da sevinciyle bir yılı geride bırakmak ve yeni beklentilerin başlayacağı bir yıla adım atmaktır. Bu yılın iyi geçmesine yönelik dilekler, kişilerin sevdiklerine hediyeler alması güzel bir paylaşımdır.  Kaldı ki dinimizde de hediye verme, alma vardır. 



          Yılbaşında; diğer bayramlarımızda olduğu gibi hatırlanmak, aranmak, gönül birliği, sevgi birliği içinde olmak, beraberce hoş vakit geçirmek kadar daha güzel ne olabilir. Bu güzelliği yaşayalım, yeter ki başka anlamlar içine girmeyelim.  Kalplerimizdeki sevgiyi, ruhumuzdaki zarafet ve güzelliği ve hoş görüyü ortaya çıkarıp kimseyi ötekileştirmeden birlik beraberlikle yaşayalım.



        Türk kültüründe ve Dinimizde hoşgörü-sevgi-birlik-beraberlik-dayanışma vardır. Önemli olan senin niyetin ve yüreğinin güzelliğidir.  Tarihi kültürümüzü yaşamak bize aittir. Hıristiyan dünyasında yaşananlar onlara aittir. Yeni yılı Dini değerlerimizin içine çekmemek gerekir.



Aslında yılbaşının kökeni çok eskilere dayanıyor. İlk yeni yıl kutlaması, ilk yerleşik Türk Devleti olan SÜMERLER’ de yapılmıştır.



En eski Türk bayramı olan Nevruz, Türkler aracılığıyla Avrasya'ya yayılmıştır. Eski Doğu geleneklerinin devamı olarak yaşamıştır. Çin kaynaklarına dayanarak Hunların milattan yüzlerce yıl önceleri 21 Mart'ta hazır yemeklerle kıra çıktıklarını, bahar şenlikleri yaptıklarını, bugün Nevruz kutlamalarındaki geleneklerin o zamanda da yer aldığını biliyoruz. 21 Mart ta yeni yıl kutlanırdı. 



Ayrıca, 12 Hayvanlı Türk Takvimi'nin başlangıcının da 21 Mart olduğu bilinmektedir. SELCUKLULARDA yeni yıl ( yılbaşı) Nevruz bayramı eğlencelerinin kutlandığı, şenlikler yapıldığı, özel yemekler pişirildiği, özel hediyeler alınıp verildiği de bilinmektedir. Selçuklularda yılbaşı, güneşin koç burcuna girdiği gün olan Nevruz günü olarak kabul edilmiştir. Osmanlılarda önceleri aynen 21 Mart da yeni yıl kutlamaları yapıyorlardı. Daha sonra 1829 tarihinden itibaren Türk Dünyası ve Hıristiyan Dünyası ile birlikte yeni yılı, 1-Ocak, yılbaşı olarak kutluyorlardı. 



Türk Devletlerinde çeşitli tarihlerde yeni yıl kutlamaları yaptığı tarihi kanıtlarıyla bellidir.       Osmanlılarda da yeni yıl kutlamaları çok gösterişli, eğlenceli olarak kutlanırdı. Daha sonra sarayların dışına çıkılarak, köylüsüyle, şehirlisiyle birlikte yeni yılı karşılama törenleri yapılırdı. Allah’a şükür etme, yeni yıl için dualar etme, bol kazanç isteme, sağlık ve ürün isteme gibi dileklerde bulunurlardı. Birbirlerine hediyeler verir, alırlardı. Yer, içer- eğlenirlerdi. Dünya ilk festival ve yeni yıl kutlamalarını Sümerlerden öğrenmiştir. Festivaller ve Yeni yıl kutlamaları dünyaya Türklerden yayılmıştır. 



 Kutlamalar yabancısı olduğumuz bir olay değildir. Belki dünya bizden öğrendi kutlama yapmayı. Bahar gelir kutlarız, Hıdırellez deriz kutlarız, dini ve milli bayramlarımızı kutlarız, Mekke’nin kurtuluşunu kutlarız. Peygamberimizin (SAV.)  Doğum günlerini kutlarız, Çocuk doğar kutlarız, çocuğun kırkı çıkar kutlarız, dişi çıkar kutlarız, anneler günü der kutlarız, öğretmenler günü der kutlarız. Evlenenleri düğünlerinde kutlarız. Bu kadar çok kutlama arasında yeni yılı kutlamak neden günah sayılıyor?  



Kendimize uygun kutlamaları seçtiğimiz de bir gerçek. Neden yabancılara özenip, Rio Karnavalı, Cadılar Bayramı, çamur festivali, Paskalya bayramı gibi şenlikleri kutlamıyoruz? Demek ki;  kendi geleneklerimize uygun kutlamalar yapıyoruz. Eğlencenin, kutlamanın dozunu kaçıranlar olmuyor mu? Oluyor. Zaten kendini bilse aşırıya kaçmaz, günahını sevabını sadece yılbaşı kutlamasıyla sınırlandırmaz. Ayrıca kimin Allah’ın sevgili kulu olduğunu kimse bilemez. Başkalarını hareketleri yüzünden yargılamak bize düşmez.



Pijama, terlik, televizyon üçlüsü ile ailesi yılbaşı kutlamaya çalışan halkımızın, kuruyemişini, iki meyvesini, bir tavuğunu çok görenler neden olumsuz hava yaratıp, içine sindirmiyorlar hayallerini, umutlarını... Varsın yıllara sığdırsın hayallerini umutlarını kime ne zararı var.



Yeni yıl dileklerinde herkes umutla daha güzel günleri, sağlığı,  huzuru, barışı, yaşanabilen bir dünyayı dilerken bunun neresi kötülük diye düşünmeden edemiyorum.



Dileklerimizi tabi ki Allah’tan diliyoruz, yürekten istiyoruz. Mutluluk, neşe getirsin,  savaş olmasın,  deprem olmasın, yangın felaketler olmasın.  Kimse evsiz kalmasın, açlık, susuzluk olmasın; iyilik güzellik barış olsun… Sevgi, saygı, güler yüz olsun kalpte merhamet, vicdan olsun,  iyilik olsun, imandan kurandan, namazdan ayırmasın, annemize babamıza sevgi saygı merhamet olsun, güzel bir sene olsun herkese; güzel olan her şeye kucak açalım.  Sadece bu yıl değil yaşayacağımız bütün yeni yılların hoşgörü içinde bu dileklerimizle geçsin…