Bir insan bir sadakat bekliyor ve karşıdaki de kayıtsız kalıyor ve hatta tersini yapıyorsa ilgili kişi şöyle der: “Sattın beni!” Bir kişiyi, maneviyatı, bir değeri satmak, sadece pazara çekip satmak şeklinde olmaz. O kişiye, manaya, değere, ilgisiz kalmak veya o değerin aleyhine çanak tutmak, atmak, satmak, başından savmak, ilgisiz kalmak; bunların tamamı satmak fiili ile eş anlamlıdır. Maddenin satışı pazarda, mananın satışı nazarda olur. Maneviyat nazarda yani bakış açımızın dışına ötelenmiş ise onu saymamak, ona yok hükmünde muamele etmek demektir. Mutlak sahip çıkmamız gerekene sahip çıkılmaz ise o şey harcanmış, mecaz anlamı ile satışa konu olmuştur.

 

    İslami bir kavramı; ticaretinizin tavan yapması için ürünlere marka yapmak, İslam’ı ticarette dolgu malzemesi yapmak demektir ki, görüldüğü gibi ‘satmak’ fiilinin birçok çeşitleri vardır. ‘Tekbir giyim’ markasının iptali için yargıya gidildi ancak yasal sürede itiraz olmadığı için sonuçsuz kaldı.

 

     “…Allah’ın ayetlerini az bir bedele satmayın…” (Bakara-41)

 

     İhlâs, İslami bir kavramdır ve emtia, ticaret, madde ile zerre alakası yoktur. Peki, İhlâs kavramı, holdinglere, şirketlere, bakkallara neden marka yapılıyor? Sadece ihlâs mı? Yüzlerce İslami kavram, mallara ‘marka’ yapılıyor. “Cihat köfte salonu” diyerek alay konusu bile oldu. ‘Marka’ bu çağın en yaygın ilahı kabul edilir. Satış için İslami kavramlar pazarda işe koşuluyor.

 

     İslam’ın ‘temele ve amele’ taalluk eden kısmını anlatmamak da dinin o kısmına ‘ilgisiz kalmak, başından savmak’ anlamına gelir. Kuranın her bir kelimesine yani cüzüne sahip çıkmayan, Kurana ilgisiz kalmış, bakış alanından çıkarmış demektir. Kelime gitti mi düşünmek mümkün olmuyor. İslam’ın temel kavramları İslam’ın temelidir. Temele ilgisiz kalanın çatısına itibar olmaz.   

 

    Dinden bahsediyorlar ama dinin, “bugün, hemen, şimdi”, öncelik arz eden kısımları anlatılmıyor. Çocuklara “en büyük kim” dediğin zaman Galatasaray diyorlar. Besmeleyi kabul etmeyen bu oyun, müzik, kıyafet, kavram, felsefe, onlarca sayabiliriz; bunlar anlatılmadığı için dinin temele ve amele taalluk eden kısımlarına ilgisiz kalınmış oluyor. Din bir bütündür parçalanamaz. Ünlü söz: “ Bir insana ilgisiz kalmaktansa ondan nefret etmek daha iyidir.” Dine ilgisiz kalan kimin nefretini celbeder?

 

     Bir kitapçıya girdim; birkaç sureden kırpılmış ayetler. Allı, pullu, güllü Yasinler… Tek bir sure ile iki kapak arasına kapatılan İslam. Birkaç sureden birkaç ayetin kırpılıp doğum gününe ayarlanmış, fihristli, el yapımı din. Kapaklarında görücüye çıkmış bayan resimleri; ‘Roman’ markalı ve dindar yeşili kitaplar… “İslam satmak bundan başkası olamaz!” cümlesi ağzından döküldü ve orayı terk ettim. Din satışı geniş kapsamlıdır; yazan, satan, alan, tavsiye eden… İslam üzerinden, İslam marifeti ile İslam rengine bürünerek, İslam çağrıştırarak ticaret yapmak, sahibinden satılık din demektir.

 

    Elli yıldır ilahiyata rağbet çok; kebairde gerileme yok! Dinden geçinmek gibisi var mı? Halep orada ise Türkiye burada. Kurumun adı bile yanlış. İlahiyat, ilahlar demektir; bir oryantalistin mesleğidir… Açık giyinmekten kaçarken tesettür defilesine/showuna yakalandılar. Tesettür show, İslamın üzerini örtmenin, kadını pazara malzeme yapmanın adıdır; burada satmaktan da öte bir durum var.

 

    İlgili gazeteyi, 15 yıldır en az on kere uyardım. Gazetenin başköşesindeki “hak geldi, batıl zail oldu” ayettir. Ayetin devamına “İsra-81” yazmalısınız diyorum; yazmıyorlar. Slogan gibi kullanıyorlar. Sözün sahibi yazılmazsa hırsızlıktır; bu ‘sahip’ Allah ise? Varın siz düşünün. Hak, Allah’ın ismidir. Ayetin ayetliğini yazmayan o ayeti kendine zimmetlemiş olur. O gazete İsmet Özel dâhil yüzlerce kalem gördü; buna hiç itiraz eden olmadı. Neden? Çünkü vekâlet kavramları ile düşünenler; düşünemezler. Yedi düvele vekâlet ederler. Hiçbir ticaret din ticareti kadar daimi değildir. (‘Kavram’ diyorum; ben mi anlatamıyorum; yoksa anlayan mı yok!)